Boşanma—Doğu ile Batı’nın Birleştiği Nokta
“BIRAK artık ben de emekli olayım.” Bu sözler, Japonya’nın önde gelen ticaret şirketlerinin birinden emekliye ayrılan bir yöneticiye tam bir sürpriz oldu. Karısı, artık onun eşi ve evinin bakıcısı olma görevinden emekliye ayrılmak istiyordu. Onların yaşadığı ülkede, boşanma oranı, özellikle orta yaşta ve daha yaşlı olanlar arasında büyük boyutlara ulaşmıştır. 50’lerinde ve 60’larında olanlar arasındaki boşanma oranı yirmi yıl içinde üç katına çıkmıştır. Evliliklerine son vermek, onlara daha mutlu bir yaşama erişmenin son fırsatı olarak görünmeye başladı.
Yaş cetvelinin diğer ucunda yer alan genç çiftler ise, balayında birbirlerinden umduklarını bulamazlarsa, Narita rikon (Narita boşanması) yapmaya karar veriyorlar. Narita, Tokyo’nun uluslararası havalimanıdır ve bu deyiş, Narita’ya iner inmez birbirlerine ve evliliklerine veda eden yeni evli çiftlere değinir. Gerçekte, Japonya’da her 4-5 çiftten biri boşanmak istiyor. Onlar boşanmayı, daha mutlu bir yaşama açılan kapı olarak görüyorlar.
Çinlilerin eski değer yargılarının hâlâ güçlü olduğu Hong Kong’da bile, 1981’den 1987’ye kadar geçen altı yılda boşanma oranı iki katının üstüne çıkmıştır. Singapur’da, 1980-1988 yılları arasında hem Müslümanlar hem de Gayrimüslimler arasında boşanma oranı yüzde 70 artmıştır.
Kabul etmek gerekir ki, Uzakdoğuda kadınların görüşleri uzun zaman baskı altında tutulmuştur. Örneğin, eskiden Japonya’da bir koca karısını “üç buçuk satırlık” bir yazıyla boşayabilirdi. Bütün yapması gereken, bu boşamayı doğrulayan üç buçuk satırı yazıp karısının eline sıkıştırmaktı. Öte yandan, kadın için, zorba kocalardan kaçanlara kucak açan bir tapınağa sığınmanın dışında, kolay bir boşanma yolu yoktu. Maddi olanaklardan yoksun olan kadınlar, sevgisiz evliliklere ve hatta kocalarının evlilik dışı maceralarına bile katlanmak zorundaydılar.
Bugün iş hayatına dalan birçok koca, ailesini neredeyse terk ediyor. Böyleleri yalnızca şirketleri için yaşamakta herhangi bir yanlışlık görmüyorlar. Kendilerini işlerine böylesine vermiş olduklarından, eşlerinin söylediklerinin dinlenmesi ihtiyacını gözardı ediyor ve onları yemeklerini pişiren, evlerini temizleyen, çamaşırlarını yıkayan ücretsiz birer hizmetçi olarak görüyorlar.
Ne var ki, Batılı görüşlerin etkisi Doğulu kadının evlenmeye ve evlilik yaşamına bakış açısını değiştirmektedir. Asia Magazine dergisinin söylediğine göre, “Kadınlara ‘özgürlük verilmesi,’ Asya’daki boşanma oranında görülen artışın kesinkes en önemli tek etkenidir.” Singapur Danışma ve Bakım Merkezinin başkanı Anthony Yeo şunları dedi: “Kadınlar, haklarını daha çok savunup kullanmaya başladılar ve onurlarının daha çok bilincine vardılar. Onlar artık oturup başlarına gelenleri sessizce kabullenmek niyetinde değiller. Bugünün kadını daha çok seçeneğe sahip ve ihmal ve istismar edilmeye karşı daha az hoşgörülüdür. Ayrıca boşanma artık toplumda 25 yıl önce olduğu gibi kötü olarak damgalanmadığından, evlilikte mutluluğu bulamayanlar için gerçek bir seçenektir.”
Batılı ülkeler de son çeyrek yüzyılda köklü bir değişime uğradı. Samuel H. Preston bu değişimi, “Amerikan ailesini son 20 yıldır baştan başa sarsan deprem” diye adlandırıyor. 1985’te, 18 yaşından küçük çocukları olan her dört yuvadan biri, çoğunlukla boşanma nedeniyle, çocuklarıyla yalnız yaşayan anne ya da babadan oluşuyordu. Böylece, 1984’te doğan çocukların yüzde 60’ının, 18 yaşına varmadan önce, yalnız olan anne ya da babalarıyla yaşayacakları tahmin ediliyor.
Acaba evlilik kurumunun zayıflamasıyla, boşanma gerçekten daha mutlu bir hayata açılan kapı oluyor mu? Bunu yanıtlayabilmek için önce insanların boşanmayı evlilik sorunlarının en iyi çözümü olarak görmelerine neyin yol açtığını inceleyelim.
[Sayfa 4’teki çerçeve]
“Aynı Çatı Altında Boşanmış Gibi Yaşama”nın Sonuçları
FİİLİ boşanmalarla ilgili sayının altında pusuya yatmış bekleyen “uykudakiler” bulunuyor. Kadınların kocalarına ekonomik yönden hâlâ bağımlı ve süregelen erkek hâkimiyeti geleneğine tabi olduğu Japonya’da, çiftler, istemeye istemeye, “aynı çatı altında boşanmış gibi yaşamak” zorunda kalabilirler. Böyle bir durumda, kadınlar tüm enerjilerini çocuklarını yetiştirmeye adarlar. Çoğu kez böyle anneler, çocuklarının üzerine çok titrediklerinden, onların ilerde kendi ayakları üzerinde durmalarını güçleştirirler.
Sonuç olarak, böyle ‘ana kuzuları’ büyüyüp evlendiklerinde, birçoğu “bana dokunma sendromu” yüzünden acı çekerler. Böyleleri evlendikten yıllar sonra bile karılarına hiçbir zaman sevgiyle dokunmazlar. Onların sorununu adlandırmak üzere “annem bir tanedir” deyişi kullanılır; genellikle annelerinin sözü üzerine evlenmiş kişilerdir. Asahi Evening News’a göre, evlilik danışmanlığı konusunda uzmanlaşmış olan Dr. Yasushi Narabayashi bu sorunun son on yılda büyüdüğünü ve on binlerce erkeğin, utandıkları için uzmanlara danışmaktan korktuğunu söyledi.