Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • g95 Mart s. 20-22
  • Ne Sihirbaz Ne De Tanrı’lar

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Ne Sihirbaz Ne De Tanrı’lar
  • Uyanış!—1995
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • “Hâlâ Bakire!”
  • “Kan Alacaksın”
  • “Yehova Benimle”
  • “Biz Sihirbaz Değiliz”
  • “Tanrına Hizmet Etmeye Devam Et”
  • Acil Bir Tıbbi Sorunla Yüz Yüze
    Uyanış!—1997
  • Çocuklarımızı Kan Naklinden Korumak
    Krallık Hizmetimiz—2004
  • Kansız Tedaviyle Ölümün Eşiğinden Dönüş
    Uyanış!—1993
Uyanış!—1995
g95 Mart s. 20-22

Ne Sihirbaz Ne De Tanrı’lar

MERCY UWASI (NİJERYA) TARAFINDAN ANLATILDI

KARNIMDAKİ ağrılar Mart 1992’de Batı Afrika’nın güneşli bir öğleden sonrasında başladı. Hasat için ailemle birlikte manyok tarlalarımıza gitmiştim. Oradayken, ağrılar karnımda ateş gibi yanmaya başladı. Eve döndüğümüzde, ağrılarım şiddetli bir yangın halini almıştı. Kusuyordum; nefes almakta güçlük çekiyordum. Ağrı yüzünden ayakta durmam ve yürümem güçleşmişti; yine de, annem beni bir taksiye bindirmeyi başardı, taksi de hızla yakındaki hastaneye yol aldı.

Hastanedeki nöbetçi doktor, kendisine bir zamanlar Mukaddes Kitaptaki ümit hakkında şahitlik ettiğim birisi çıktı. Doktor karnıma dokundu; şişmişti. Kanamam olup olmadığını sordu, annem de âdet döneminde olduğumu söyledi.

Doktor, “Kızınız beş aylık hamile. Kanamanın nedeni de, düşük yapmaya çalışmış olması” dedi.

Annem karşılık verdi: “Hayır, Doktor! O öyle bir kız değil.”

“Böyle söylemeyin. Günümüzün genç kızları ana-babalarını aldatıyorlar. Kızınız hamile.”

Bunun üzerine ben konuştum. Yehova’nın Şahitlerinden biri olduğumu, İsa’nın takipçisi olan bir ailede yetiştirildiğimi ve Mukaddes Kitaba göre eğitilmiş vicdanımın, ahlaksız bir davranışta bulunmama izin vermeyeceğini söyledim.

Doktor cevap olarak anneme şunları söyledi: “Bayan, dini bir kenara bırakalım ve gerçekçi olalım. Size bu kızın beş aylık hamile olduğunu söylüyorum.”

Annem, “Kalk” dedi, “başka bir hastaneye gidiyoruz.” Binadan ayrılırken çimlerin üstüne oturup ağladım, çünkü ağrım çok şiddetliydi. Annem hemen beni eve götürdü ve babama doktorun söylediklerini anlattı.

Beni daha büyük ve daha modern bir eğitim hastanesine götürmeye karar verdiler. Oraya giderken, yol boyunca Yehova’ya dua ettim; insanlar istenmeyen bir hamilelikten dolayı öldüğümü söyleyerek, O’nun mukaddes ismini lekelemesinler diye, beni kurtarmasını diledim. Eğer ölürsem, Yehova’nın Şahitleri kendisine vaaz etmek üzere o doktora gittiğinde, onun, “bir süre önce hamile olarak gelen biri sizlerden değil miydi?” diyeceğini düşündüm. Doktora tekrar gidip bir kez daha vaaz edebilmem için de dua ettim.

“Hâlâ Bakire!”

İlk hastanedeki tartışmalar daha büyük olan bu hastanede de tekrarlandı; doktorlar hamile olduğumu düşündüler. Ağrılar korkunçtu. Ağlıyordum. Bir doktor sertçe şunları söyledi: “Siz kızlar hep böyle yaparsınız. Hamile kalırsınız, sonra da bağırmaya başlarsınız.”

Doktorlar bazı testler yaptı. Bu arada bana da bazı beklenmedik sorular soruyorlardı. “Evli misin?”

“Hayır,” diye cevapladım.

“Kaç yaşındasın?”

“On sekiz.”

“Kaç tane sevgilin var?”

“Hiç sevgilim yok.”

Bunun üzerine yaşlı doktor bağırmaya başladı: “Ne demek istiyorsun? 18 yaşındasın ve hiç sevgilin olmadığını mı söylüyorsun?” İlk hastanede olduğu gibi, bir kez daha, İsa’nın bir takipçisi olarak aldığım duruşu anlattım. Bana, Yehova’nın Şahitlerinden biri olup olmadığımı sordu. Evet, dedim. Bundan sonra başka soru sormadı.

Testler hamile olmadığımı kanıtladı. Annem, doktorlardan birisinin diğerine şöyle söylediğini duymuş: “Hâlâ bakire!” Doktorlar, “Düşündüklerimizden dolayı bizi suçlayamazsınız. Kızlarla ilgili bu tür olayları her gün yaşıyoruz” diyerek özür dilediler. Fakat bu sıkıntı, denemelerin sadece bir başlangıcı idi.

“Kan Alacaksın”

Ultrason testi, fallop borularımdan birinde iri bir kitle tespit etti. Küçük bir greyfurt büyüklüğündeydi. Ameliyat gerekiyordu.

Hiç tereddüt etmeden onlara kan naklini kabul etmeyeceğimi, ancak kandan yapılmamış alternatif solüsyonları kabul edebileceğimi söyledim. Kanın gerekli olduğunda ısrar ettiler.

Stajyer doktorlardan biri beni azarlayarak şöyle dedi: “Sizden biri de tıpkı senin gibi söylemişti. Ama durumu ağırlaşınca, kan naklini kabul etti.”

“Benim durumum farklı,” diye cevap verdim, “çünkü benim evetim evet, hayırım da hayırdır. Bütünlüğüm konusunda hiçbir zaman uzlaşmayacağım.”

Daha sonra üç doktor, beni yatağımda ziyaret ederek kanla ilgili duruşum hakkında sorular sordular. Mukaddes Kitabın, İsa’nın takipçilerinin “kandan . . . . çekin”meleri gerektiğini söylediğini açıkladım.—Resullerin İşleri 15:20.

“Fakat kanı ağzından almayacaksın ki,” şeklinde bir bahane öne sürdüler. “Kanı damarından alacaksın.”

Kanı ağız ya da damar yoluyla almanın fark etmeyeceğini, ikisinin de aynı şey olduğunu söyledim.

14 Mart Cumartesi günü, ağrılar başladıktan bir hafta sonra, başoperatör beni muayene etti. Ameliyatımı o yapacaktı. Şişkinlik o sırada göğsüme kadar ilerlemişti.

“Kan alman gerekeceğini sana söylediler mi?” diye sordu.

“Söylediler, doktor bey, fakat ben kan almayacağım,” diye cevap verdim.

“Sana bir şey söyleyeyim,” diye devam etti. “Kan alacaksın. Eğer almazsan, ölürsün. Pazartesi günü geldiğimde eğer kan torbaların hazır olmazsa ameliyatı yapmayacağım. Kan yoksa, ameliyat da yok.”

Daha sonra yatağımın kenarında bir kitap gördü ve sordu: “Mukaddes Kitabın bu mu?” Hayır, dedim; işaret ettiği The Greatest Man Who Ever Liveda adlı kitaptı. Ölmemek için dua ederken kitabı kullanmam gerekeceğini söyledi. Dualarımızı kitaplardan okumadığımızı izah ettim. Ne zaman bir sorunumuz olsa, Yehova’ya yüreğimizden dua ederiz.

Sonraki iki gün boyunca, doktorlar ve hemşireler yanıma gelip kan nakline boyun eğmem için baskı yapmaya devam ettiler. Ölmek için çok genç olduğumu söylüyorlardı. “Kan al ve yaşa!” diyorlardı.

“Yehova Benimle”

O sıkıntılı zamanlarda, kısmen şöyle söyleyen Mezmur 118’i okudum: “Darlıktan RABBİ çağırdım; RAB bana cevap verdi, ve beni genişliğe çıkardı. RAB benimledir, ve ben korkmam; insan bana ne yapabilir?”—Mezmur 118:5, 6.

Bu ayetler üzerinde derin düşündükten sonra Yehova’ya olan imanım güçlenmişti. O sabah annem ve babam hastaneye geldi. Onlara o mezmuru gösterdim, onlar da kendilerini imanda güçlenmiş hissettiler.

Bu arada annem ve babam, kan almama kararımı sadece desteklemekle kalmıyor, benim için dua da ediyorlardı. Cemaatimdeki kişiler de dua etmeye ve Mukaddes Yazılardan beni teşvik etmeye devam ediyorlardı.

“Biz Sihirbaz Değiliz”

16 Mart Pazartesi günü, programa göre ameliyatın yapılacağı sabah, doktorlardan biri odama geldi ve kan nakli konusunda görüşümü açıklayan Tıbbi Belge’yi elimde tuttuğumu gördü. Şöyle dedi: “Bu da ne? Daha önce söylediklerinde ciddi misin?”

“Evet, kan almayacağım.”

“O halde, ameliyatını iptal edeceğiz demektir. Ameliyat yok.” dedi.

Doktor daha sonra odamdan annemi aradı. Annem şunları söyledi: “Kızım kendisi için karar verecek kadar büyüdü. Onun yerine ben karar veremem. O, Mukaddes Kitaba göre eğitilmiş vicdanının kan almasına izin vermediğini söylüyor.”

Bunun üzerine doktor benimle ilgili kayıtları masanın üzerine fırlattı ve öfkeyle odadan çıkıp gitti. Beş saat süreyle hiç ses çıkmadı. Ağrılarım vardı ve yemek yiyemiyordum. Üstelik bölgede başka hastane de yoktu.

Daha sonra, hiç beklemediğim bir şey oldu, beni ameliyathaneye götürmek üzere bir sedye getirildi. “Kan İstemiyorum” yazılı kartımı sıkıca tutuyordum. Ameliyathaneye giderken ameliyat aletleriyle birlikte kan torbaları da gördüm. Kan almayacağımı söyledim, gözlerimden sel gibi yaş akmaya başladı. Hemşirelerden biri, kartımı yere bırakmam gerektiğini söyledi. Kartı ameliyathaneye sokamayacağımı belirtti. Kartsız içeri girmeyeceğimi ve kartı başoperatöre göstermek istediğimi söyledim. Bunun üzerine hemşire kartı elimden kaptı ve ameliyathaneye girerek kartı cerraha gösterdi. Başoperatör ve diğer beş operatör ameliyat önlükleriyle hemen dışarı çıkarak bulunduğum yere geldiler.

Başoperatör çok öfkelendi. Annemi çağırttı, karnımı gösterip ona şunları söyledi: “Bakın, bayan. Kızınızın içinde ne ile karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Eğer çok fazla kesmek zorunda kalırsak, bu ciddi kanamalara neden olabilir. Kan kaybından ölmesini mi istiyorsunuz?”

Cevap olarak annem şunları söyledi: “Doktor bey, Yehova’nın kızımla beraber olacağını biliyorum. O, sizinle de beraber olacaktır. Sadece elinizden geleni yapın ve sonrasını Yehova’ya bırakın.”

Doktor bunun üzerine şöyle dedi: “Biz sihirbaz ya da şifalı otlarla tedavi eden kimseler değiliz. Öğrendiklerimizi uyguluyoruz. Bu ameliyatı kansız yapamam.”

Annem, sadece elinden geleni yapması için ona tekrar yalvardı. Sonunda, doktor kansız ameliyat yapmayı kabul etti. Bana korkup korkmadığımı sordu. Şöyle cevap verdim: “Ölümden korkmuyorum. Yehova’nın benimle olduğunu biliyorum.”

“Tanrına Hizmet Etmeye Devam Et”

Ameliyat bir saat içinde tamamlandı. Karnımı kestiler ve hastane personelini çok şaşırtan bir şekilde, tümörü kolayca çıkarıp aldılar.

Daha sonra doktorlardan biri anneme, stajyer doktorların gece yatakhanelerinde benim olayım hakkında konuştuklarını söyledi. Şimdi annem ya da ben o hastaneye gittiğimizde bize özel muamele yapıyorlar.

Ameliyatımdan iki gün sonra operatör, koğuşuma gelerek nasıl olduğumu sordu ve sonra şunları söyledi: “Tanrına hizmet etmeye devam etmelisin. O, sana gerçekten yardım etti.”

[Dipnotlar]

a Yehova’nın Şahitleri tarafından yayımlanmıştır.

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş