Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • g98 Nisan s. 13-18
  • 850. Kuruluş Yılında Moskova

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • 850. Kuruluş Yılında Moskova
  • Uyanış!—1998
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • İlk Yıllarında Ayakta Kalabildi
  • Görülmemiş Bir Kriz Dönemini Atlatıyor
  • Moskova, Küller Arasından Yeniden Doğuyor
  • Kent Ayakta Kalıyor ve Refaha Kavuşuyor
  • Kente Yeni Bir Görünüm Veriliyor
  • Yıllardır Süren Hukuki Mücadele Zaferle Sonuçlanıyor!
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—2011
  • Moskova’nın Büyüleyici Yeraltı Sarayları
    Uyanış!—1994
  • Rusya’yı Yeniden Ziyaret
    Uyanış!—1995
  • Tanrı Bize Kendini Buldurdu
    Uyanış!—1996
Daha Fazla
Uyanış!—1998
g98 Nisan s. 13-18

850. Kuruluş Yılında Moskova

Hâlâ Ayakta Duran Bir Kent

“KARDEŞİM, Moskova’ya, bana gel.” Yury Dolgoruky’nin bir prens arkadaşına 1147 yılında yaptığı bu davetin Moskova’dan söz edilen ilk tarihsel kayıt olduğu anlaşılıyor. Her ne kadar arkeolojik bulgular bu bölgede çoktandır oturulmakta olduğunu gösteriyorsa da, genel olarak, 850 yıl önceki bu tarih Rusya’nın başkenti Moskova’nın kuruluş tarihi olarak kabul edilir.

Kuruluşunun 850. yıldönümüne hazırlık olarak, kentteki yüzlerce tesis—stadyumlar, tiyatrolar, kiliseler, tren istasyonları, parklar ve kamu binaları—yeniden boyandı ve restore edildi. Bu gerçekten harika bir değişiklikti! Bir Moskovalı “Bina blokları tanınmayacak hale geldi” dedi.

Geçen Haziran ayında Moskova’ya yaptığımız bir ziyarette şehir merkezinin dört bir yanında, Kızıl Meydan yakınlarında restorasyon projelerinde çalışan gruplar görmüştük. Çalışma 24 saat aralıksız sürüyordu. Vitrinlerde, Metro’da, elektrik direklerinde, satılık eşyalarda, her yerde 850. yıl kutlamalarını hatırlatan şeyler vardı; hatta Moskova sirkinin bir programına gittik ve orada bile buna değinildi.

Eylül ayı gelince, 850. yıl özel şenlikleri için dünyanın her tarafından binlerce ziyaretçi geldiğinde kentin görüntüsünde göze çarpar bir iyileşme vardı. Evet, tarih boyunca geçirdiği feci sıkıntı dönemlerine rağmen, Moskova ayakta kaldı ve gelişip büyüdü.

Geçen yüzyılın başlangıcında, bir Mukaddes Kitap bilgini, Mukaddes Kitaptaki “Armagedon” ile bağlantılı ‘savaş’ üzerine yorum da bulunurken belli ki aklında Moskova’nın tarihindeki böyle bir dönem vardı. (Vahiy 16:14, 16) Her ne kadar kendisi bu fikri paylaşmamışsa da, bazılarının Armagedon denen yerin Moskova olduğunu iddia ettiklerine işaret etti.a

Acaba, neden böyle bir iddiada bulunuldu? En iyisi gelin, Moskova’nın hayranlık uyandıran ve sık sık acıklı bir hal alan hikâyesine bir göz atalım.

İlk Yıllarında Ayakta Kalabildi

Moskova hem büyük nehirlerin (Oka, Volga, Don ve Dinyeper gibi) hem de önemli karayollarının yakınında, stratejik bir kesişme noktasında kurulmuştur. 1156 yılına ait tarihsel bir kayıt, “Moskova’nın temellerini Prens Dolgoruky attı” derken, ahşap duvarla kaplanmış toprak surları ilk yapanın o olduğunu anlatmak ister. Bu Kremlin ya da içkale, Moskova nehriyle ona dökülen daha küçük bir ırmak olan Neglinnaya arasındaki küçük üçgen şeklindeki bir arazi parçasına yerleştirilmiştir.

Ne yazık ki, yalnızca 21 yıl sonra yakınlardaki Ryazan prensi “Moskova’ya gelip tüm şehri yaktı.” Moskova yeniden inşa edildi, fakat, Aralık 1237’de meşhur Cengiz Han’ın torunu Batu Han’ın idaresindeki Moğollar Moskova’yı tekrar ele geçirip temellerine kadar yaktılar. Moğollar, şehri 1293’te de yağmaladılar.

Moskova’nın her ezici darbeden sonra kendisini böyle toplayabilmesini kayda değer buluyor musunuz? Moskova Prensi İvan Kalita’nın Rus Ortodoks Kilisesinin başını Moskova’da yaşamaya ikna etmesinden sonra kent Rusya’nın dinsel merkezi de oldu.

Zamanla, Büyük İvan’ın yönetimi altında (1462’den 1505’e kadar) Moskova Moğollar’dan bağımsızlığını kazandı. 1453’te Kostantinopolis’in (şimdiki İstanbul), Osmanlı Türkleri karşısında düşmesi, Rus yöneticileri dünyadaki tek Ortodoks hükümdarlar durumuna getirdi. Sonuçta Moskova “Üçüncü Roma” olarak adlandırılır oldu; yöneticilerine de Çar, yani Sezar denmeye başlandı.

Büyük İvan’ın saltanatının sonuna doğru—Kristof Kolomb Amerika seyahatlerini yapmaktayken—Kremlin genişletildi ve bugüne kadar neredeyse değişmeden kalan tuğla duvarlar ve kuleler inşa edildi. Duvarlar iki kilometreye varan uzunlukta, 6 metreye varan kalınlıkta, 18 metre yükseklikte olup, 70 dönümlük Kremlin alanını çevreler.

Şaşırtıcı olabilirse de, Moskova’nın 1500’lerin ortasında Londra’dan daha büyük olduğu söylenmiştir. Ardından 21 Haziran 1547’de bir felaket daha baş gösterdi; kentte yaklaşık tüm nüfusu evsiz bırakan, yok edici bir yangın yaşandı. Becerikli Moskovalılar, kenti yeniden inşa ettiler. O zaman Tatarlar ya da Moğollar karşısında kazanılan askeri zaferler anısına Kazan’da yapılan Aziz Vasili Katedrali karşımızda durmakta. Kızıl Meydan’daki (1561’de bitirilen) bu mimari harikası bugün bile Moskova’nın sembolü olarak geniş çapta kabul ediliyor.

On yıl kadar sonra, 1571’de Kırım Moğolları kenti işgal ettiler ve akıl almaz bir yıkımla hınçlarını aldılar. Kremlin dışındaki hemen her şeyi yaktılar. Kayıtlar kentin 200.000 kişilik halkından yalnızca 30.000’inin hayatta kaldığını gösteriyor. Time-Life kitaplarından çıkan, Rise of Russia adlı eserin yazarları “Moskova nehri cesetlerle öylesine dolmuştu ki, akış güzergâhı değişti; su, akıntı yönünde kilometrelerce kızıl bir renk aldı” diyorlar.

Moskova bir kez daha onarılmalıydı ve onarıldı da! Zamanla kent, Kremlin dışına taşarak Kitai Gorod, Beyaz Kent ve Ahşap Kent adı verilen bölgeyi de içine aldı.

Bu zaman boyunca Moskova halkı, Büyük İvan’ın torunu olan Korkunç İvan’ın zalim yönetimi altında inlemekteydi. Sonra Korkunç İvan’ın oğlu ve veliahdı Fyodor bir soy bırakmadan 1598’de öldü. Böylece, Rise of Russia’nın “tüm Rusya tarihinin en kargaşa dolu ve karışık devri” olarak adlandırdığı, “Felaketler Devri” başlamış oldu. Bu durum 15 yıl sürdü.

Görülmemiş Bir Kriz Dönemini Atlatıyor

Fyodor’un kayınbiraderi Boris Godunov’un tahta geçmesinden kısa bir zaman sonra, Moskova dehşetli bir kuraklık ve açlık altında inledi. Kayıtlara göre 1602 yılında yedi aylık bir dönem boyunca 50.000 kişi öldü. Kentte, 1601 ile 1603 yılları arasında toplam 120.000 kişi can verdi.

Bu felaketin hemen arkasından, Korkunç İvan’ın oğlu Prens Dimitri olduğunu iddia eden bir adam Polonya askerlerinin yardımıyla Rusya’yı işgal etti. Aslında kanıtlar gerçek Dimitri’nin 1591’de öldürüldüğünü gösterir. Godunov 1605 yılında beklenmedik bir şekilde öldüğünde, Sahte Dimitri Moskova’ya girdi ve çar olarak taç giydi. Yalnızca 13 aylık bir yönetimden sonra muhaliflerince idam edildi.

Tahta geçmek isteyen birçok sahtekâr arka arkaya ortaya çıktı, bunlar arasında yine Polonya’dan yardım gören bir ikinci Sahte Dimitri de vardı. Entrika, iç savaş ve cinayet salgın haline geldi. Polonya Kralı III. Zygmunt Wasa 1609’da Rusya’yı işgal etti ve zamanla oğlu IV. Wladislaw Wasa’yı çar olarak kabul ettiren bir anlaşma imzalandı. Polonyalıların 1609’daki istilasıyla kent Polonya’nın kontrolüne girdi. Fakat Ruslar kısa zamanda Polonyalılara karşı birleştiler ve 1612’nin sonunda onları Moskova’dan çıkardılar.

Bu korkunç felaketler dönemi Moskova’yı ‘bir zamanlar cadde olan yerlerin, devedikeni ve yabani otlarla kilometrelerce kaplanmış olduğu ıssız bir harabeler diyarına’ döndürdü. Ahşap Kent’in duvarları yakılıp yıkılmıştı ve Kremlin’in binalarının onarılması gerekmekteydi. İsveçli bir elçi orayı ziyaret ettikten sonra şu sonuca vardı: “Bu meşhur Moskova kenti için feci ve korkunç bir sondu.” Fakat, yanıldı.

1613’te, Romanov ailesinden bir Rus Çarı yeniden seçildi ve Romanov Çarlarının bu yeni hanedanı 300 yıldan fazla sürdü. Bildirildiğine göre, her ne kadar yıkım nedeniyle yeni Çar Mihail’in “oturabileceği bir yeri yoktuysa da” Moskova yeniden inşa edildi ve dünyanın en önemli kentlerinden biri durumuna geldi.

Mihail’in torunu Büyük Petro, 1712 yılında Rusya’nın başkentini Moskova’dan Baltık Denizi kıyısında kurduğu Petersburg’a taşıdı. Fakat Moskova yine de Rusların sevgili “kalbi” olmaya devam etti. Gerçekten de, Rusya’yı fethetmeye çalışan Fransız İmparatoru Napolyon Bonapart şunları söylemiş: ‘Eğer Petersburg’u alırsam Rusya’nın beynini ele geçireceğim, ama eğer Moskova elime geçerse Rusya’nın kalbini yok edeceğim.’

Napolyon Moskova’yı aldı, fakat tarihin gösterdiği gibi, yaralanan kalp Rusya’nınki değil, bizzat kendisininkiydi. Moskova’da öylesi dehşetli sahneler yaşandı ki, bu durum bazılarının kenti açıkça Armagedon’la özdeşleştirmesine neden oldu.

Moskova, Küller Arasından Yeniden Doğuyor

Napolyon 1812 ilkbaharında 600.000 kişilik bir askeri güçle Rusya’yı istila etti. “Yak ve Çekil” politikasını benimseyen Ruslar düşmana geride hiçbir şey bırakmadan ülkenin iç kısımlarına çekildiler. Sonunda da, Fransızlara terk edilmiş bir Moskova bırakmaya karar verdiler!

Tarih otoriteleri Moskovalıların kenti Fransızlara teslim etmektense kendi elleriyle ateşe verdiklerini söyler. Bir Rus tarih kitabı, “güçlü bir rüzgârın yangını gerçek bir cehenneme dönüştürdüğünü” söyler. “Rus halkı Fransız ordusuna ne bir çuval un, ne de bir balya saman bıraktı” diyen bu tarih kaydının anlattığı gibi, Fransızlar gıdasız ve hayvanları yemsiz kaldı. Başka seçenekleri kalmayan Fransızlar Moskova’ya gireli 6 hafta bile olmadan şehri terk ettiler ve bu geri çekilme sırasında ordularının hemen hemen tümünü kaybettiler.

Moskovalıların yürekliliği o ünlü kentlerini kurtardı ve müthiş bir kararlılıkla onu külleri arasından yeniden ayağa diktiler. Genellikle Rusya’nın en büyük şairi olarak kabul edilen Aleksander Puşkin, doğum yeri ve çok sevdiği kent olan Moskova, Napolyon tarafından işgal edildiğinde 13 yaşındaydı. Moskova için şunları yazdı: “Düşünceler çağlar her hakikatli Rus’un yüreğinde bu kelimeyle! Ne derin bir yankıyla çağlamakta, dinle!”

Kent Ayakta Kalıyor ve Refaha Kavuşuyor

Bugün yaşayanlardan birçokları, kendi anılarından ya da filmlerde gördüklerinden, 1917’de başlayan Rus devrimi esnasında Moskova’nın yaşamış olduğu müthiş zor dönemleri anımsayabilirler. Buna rağmen kent yalnızca ayakta kalmadı, refaha da kavuştu. Hem bir metro yapıldı, hem de kente su getirmek için Moskova-Volga Kanalı inşa edildi. Okuryazarlık sorunu kökten çözüldü; 1930’ların sonlarında Moskova’nın binden fazla kütüphanesi vardı.

İngiltere’nin Manchester kentinin eski belediye başkanlarından biri, Moscow in the Making adlı kitabında şunları yazdı: “Eğer büyük bir savaş olmazsa, inanıyorum ki, on yıllık planın uygulanması sonucunda Moskova, dünyada, tüm vatandaşlarının sağlığı, rahatlığı ve konforu açısından en iyi planlanmış büyük şehir olma yönünde epey yol almış olacak.”

Fakat, Haziran 1941’de, Rusya ile iki yıldan daha az bir zaman önce saldırmazlık paktı imzalamış olan müttefik Almanya, herhangi bir kışkırtma olmadığı halde Rusya’ya saldırdı. Ekim ayında Alman askerleri Kremlin’e 40 kilometre yaklaştılar. Moskova’nın düşmesi kaçınılmaz gözükmekteydi. Moskova’da oturan 4,5 milyon kişinin yaklaşık yarısı boşaltılmıştı. 500 kadar fabrika, makinelerini Doğu Rusya’daki yeni yerleşim bölgelerine taşıdı. Bu kez Moskova teslim olmayı reddetti. Kent sözcüğün tam anlamıyla siperler kazıp barikatlar kurdu ve Almanları püskürttü.

Diğer birçok Rus kenti gibi, Moskova da çok acılar çekmiştir. 1930’lu ve 1940’lı yıllarda orada yaşayan bir Amerikalı gazeteci “Moskova’nın başından bir yüzyılda o kadar çok şey geçmiştir ki, hâlâ ayakta kalmasına şaşıyorum,” diyor. Gerçekten de, Moskova’nın ayakta kalıp modern dünyanın en büyük ve en önemli kentlerinden biri olması şaşkınlık vericidir.

Bugün, 9 milyonu aşan nüfusu ve 1000 kilometrekareyi geçen yüzölçümü Moskova’yı, New York kentinden daha büyük ve daha yoğun nüfuslu bir kent durumuna getirir. Bir dizi çevre yolu Kremlin’i çevreler; bunların yanı sıra, şehrin dış sınırlarını kabaca çizen, yaklaşık 100 kilometre uzunluğundaki Moskova Çevre Yolu vardır. Kent merkezinden dışarıya doğru bir tekerleğin parmaklarını andıran geniş caddeler uzanır.

Buna rağmen, Moskovalıların çoğu, dokuz hattı, 150 istasyonu olan ve kentin her tarafına ulaşabilen muhteşem Metroyla yolculuk yapar. World Book Encyclopedia Moskova Metro istasyonlarının güzellikleriyle dünyanın en dikkat çekici istasyonları olduğunu belirtir. Birçok metro istasyonu, avizeler, vitraylar ve mermerlerle saray gibi donatılmıştır. Evet, ilk inşa edilen 14 istasyonda 70.000 metrekare mermer kullanılmıştır ki, bu Romanovlar’ın 300 yıllık hâkimiyetleri sırasında yaptırdıkları bütün saraylarda kullanılan toplam miktardan daha fazladır!

Kente Yeni Bir Görünüm Veriliyor

Geçen yaz yaptığımız ziyarette, 1950’lerde Moskova’nın güneyinde kurulmuş olan 103.000 kişilik dev Lenin Stadyumunda gerçekleştirilen en büyük yenileme projelerinden birini görmek için Metroya bindik. Biz geldiğimizde yeni oturma yerleri konulmaktaydı ve stadın tüm yıl boyunca kullanılmasına olanak sağlayacak hareketli tavanı hayalimizde canlandırdık.

Kremlin Kızıl Meydanının karşısındaki meşhur alışveriş merkezi GUM’in çehresi de yenilendi. Kremlin’in diğer tarafında, geçen yüzyılda yatağı değiştirilip yer altına yönlendirilmesinden önce Neglinnaya’nın akmış olduğu yerde, nehrin eski görünümünü çağrıştıran bir çevre düzenlemesi yapıldı. Hemen bunun karşısında, lokantaları ve diğer birimleriyle birkaç katı yeraltında bulunan dev bir alışveriş merkezi de şantiye halindeydi. Bir yazar burasını “Avrupa’nın en büyük alışveriş merkezi” olarak adlandırdı, fakat “en azından Belediye Başkanlığı böyle diyor” diye de ekledi.

Kremlin’den uzak olmayan başka bir alanda her yerde inşaat vinçleri görülüyordu ve yapı çalışmaları çok yoğundu. Kazılarda birçok arkeolojik hazine de ortaya çıktı; örneğin gizli bir yerde 15, 16 ve 17. yüzyıllara ait 95.000 Rus ve Batı Avrupa sikkesi bulundu.

Kiliseler de onarıldı ve kimileri yeniden inşa edildi. 1936’da yıkılıp umumi tuvalete çevrilen Kızıl Meydan’daki Kazan Katedrali tamamlanmış durumdaydı. Napolyon’a karşı kazanılan zaferin anısına yapılan devasa bir yapı olan Kurtarıcı Mesih Katedrali, Komünistlerin din karşıtı kampanyası sırasında, 1931’de havaya uçurulmuştu. Bizim ziyaretimiz sırasında, katedral yıllarca halka açık, ısıtılmış dev bir yüzme havuzunun olduğu eski yerinde inşaatı neredeyse tamamlanmış durumdaydı.

Özellikle, bir süre sonra Moskova’nın görüntüsünün nasıl bir güzelliğe ulaşacağını hayal ettiğimizde, inşaat alanlarına yapılan geziler etkileyiciydi. Özellikle Moskova’yı bizim için daha da güzel kılan, halkıydı. Bir muhabir “Moskovalıların dostluk gösterme konusundaki doğal yatkınlıkları konuklarını çok etkiler” diyor. Özellikle bir Rus ailesinin sevgi dolu sıcaklığını ve konukseverliğini bir ufak mutfak masası etrafında toplanarak tattığımızda biz de bunun gerçekliğini gördük.

Birçok Moskovalının Armagedon’un asıl anlamını, yani, Yaratıcının tüm yeryüzünü temizleyeceği bir savaş olduğunu öğrendiklerini görmek de bizi ayrıca mutlu etti. Bu olay, Tanrı’yı gerçekten seven, O’nun çocukları olarak birbirlerini sevip Tanrı’ya birlik içinde hizmet edenlerin önyargı ve kuşkularla değil, anlayış ve güvenle beraberce yaşayabilecekleri bir zamanı başlatacak.—Yuhanna 13:34, 35; I. Yuhanna 2:17; Vahiy 21:3, 4.

[Dipnot]

a Commentary on the Holy Bible, Adam Clarke, Bir Ciltlik Baskı, sayfa 1349.

[Sayfa 13’teki resim]

Moskova’nın sembolleri olarak geniş çapta kabul edilen Aziz Vasili Katedrali ve Kremlin duvarları

[Sayfa 15’teki resim]

Her yerde 850. yıl kutlamalarını hatırlatan şeyler var

[Sayfa 16’daki resim]

Yeni çehresiyle GUM adlı meşhur alışveriş merkezi

[Sayfa 16, 17’deki resim]

Çok sayıdaki Metro istasyonu sarayları andırıyor

[Tanıtım notu]

Tass/Sovfoto

[Sayfa 16, 17’deki resim]

Lenin Stadyumunun yenilenmesi

[Sayfa 17’deki resim]

Kremlin’in dışının yeni çevre düzenlemesi

[Sayfa 18’deki resimler]

Her yerde inşaat vinçleri görülüyordu ve yapı çalışmaları çok yoğundu

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş