Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • ct böl. 8 s. 120-143
  • Yaratıcı Kişiliğini Açıklayan Yararlı Bilgiler Veriyor!

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Yaratıcı Kişiliğini Açıklayan Yararlı Bilgiler Veriyor!
  • Sizinle İlgilenen Bir Yaratıcı Var mı?
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • Birinci Kısım—Yaratıcı’nın Yönetimi Altındaki Bir Ulus
  • Vaat Edilen Diyara Doğru
  • İnsan Bir Kralı Olmayan Yönetim
  • İkinci Kısım—Kralların Yönetimi Altında Refah
  • Hikmetli Kral Süleyman ve Yaşamın Anlamı
  • Üçüncü Kısım—Krallık Bölünüyor
  • Yok Edilmeye Doğru
  • Davud İle Kesilen Krallık Ahdi
    İnsanın İyiliği İçin Tanrı’nın Şimdi Zafere Ulaşan “Ebedi Maksadı”
  • Tanrı İle Ahde Giren Millet
    İnsanın İyiliği İçin Tanrı’nın Şimdi Zafere Ulaşan “Ebedi Maksadı”
  • Yeryüzünü Cennet Haline Getirecek Bir Yönetim
    Yeryüzünü Cennet Haline Getirecek Bir Yönetim
  • Kutsal Kitap Geleceği Önceden Bildirir Bölüm 1
    Uyanış!—2012
Daha Fazla
Sizinle İlgilenen Bir Yaratıcı Var mı?
ct böl. 8 s. 120-143

Bölüm Sekiz

Yaratıcı Kişiliğini Açıklayan Yararlı Bilgiler Veriyor!

GÖK gürlemeleri ve şimşekler arasında, Sina Yarımadasındaki yüksek bir dağın önünde üç milyon kadar insan duruyordu. Sina Dağı bulutlarla kaplıydı ve yer sarsılıyordu. Akıllardan hiç çıkmayacak olaylar yaşanırken, Musa eski İsrail’in, göğün ve yerin Yaratıcısıyla yasal bir ilişkiye girmesini sağladı.—Çıkış 19. bap; İşaya 45:18.

Acaba evrenin Yaratıcısı neden yalnızca tek bir ulusa, üstelik de nispeten küçük bir millete özel olarak kişiliğini açıkladı? Musa, ‘Yehova sizi sevdi ve atalarınıza ettiği andı tutmak istedi’ diyerek bu konuda belli bir anlayış kazandırdı.—Tesniye 7:6-8.

Bu sözler, Mukaddes Kitabın bize sunduğu bilginin, evrenin başlangıcı ve yerdeki yaşamın kökeni hakkındaki gerçeklerden çok daha fazla olduğunu gösterir. Bu kitap Yaratıcı’nın geçmişte, şimdi ve gelecekte insanlarla ilişkileri hakkında pek çok bilgi verir. Mukaddes Kitap dünyada en fazla incelenen ve en geniş çapta dağıtılan kitaptır, bu nedenle eğitime değer veren herkes onun içeriğini iyi bilmelidir. Şimdi, Mukaddes Kitapta neler bulabileceğimizle ilgili genel bir özetleme yapalım; bunun için önce genelde Eski Ahit diye adlandırılan bölüm üzerinde dikkatimizi yoğunlaştıralım. Bu özetlemeyle evreni yaratan ve Mukaddes Kitabı yazdıran Varlığın kişiliği hakkında değerli bir anlayış da kazanacağız.

“Eski Bir Yaratılış Kaydına Güvenebilir misiniz?” başlıklı 6. bölümde, Mukaddes Kitabın yaratılış kaydının, ilk atalarımız, yani kökenimiz hakkında başka yoldan elde edemeyeceğimiz gerçekler içerdiğini gördük. Kutsal Yazıların bu ilk kitabı bundan daha da fazlasını içerir. Bazı örnekler verelim.

Yunanlıların ve diğer ulusların mitolojileri, tanrı ve yarı-tanrıların insanlarla ilişkide oldukları bir zamanı anlatırlar. Aynı zamanda, antropologlar, kürenin her yerinde, insanlığın büyük kısmını silip süpüren eski bir tufan hakkında efsaneler bulunduğunu bildiriyorlar. Siz haklı olarak böyle mitleri ciddiye almayabilirsiniz. Fakat, sonradan bu tür mitlere veya efsanelere yansıyan temel tarihsel gerçekleri bize sadece Tekvin kitabının açıkladığını biliyor muydunuz?—Tekvin 6, 7. bap.a

Tekvin kitabında, okurken kendinizi onların yerine koyabileceğiniz gerçek insanları anlatan kayıtlar bulacaksınız; onlar, bir Yaratıcı’nın var olduğunu bilen ve yaşamlarında O’nun iradesini dikkate alan kadın ve erkeklerdir. Musa’nın söz ettiği “atalar” arasından İbrahim, İshak ve Yakub gibi adamlar hakkında bilgi edinmeye gerçekten değer. İbrahim, Yaratıcı tarafından tanınan ve “dostum” diye adlandırılan biriydi. (İşaya 41:9; Tekvin 18:18, 19) Neden? Çünkü Yehova, İbrahim’i gözlemiş ve onun imanlı bir adam olduğuna güvenmişti. (İbraniler 11:8-10, 17-19; Yakub 2:23) İbrahim’in başından geçenler, Tanrı’nın yaklaşılabilir Biri olduğunu gösterir. O müthiş bir kudrete ve kapasiteye sahiptir, ama kişiliksiz bir kuvvet veya neden değildir. O, bizim gibi insanların, Kendisiyle saygıya dayalı bir ilişki geliştirebileceği gerçek bir Kişi’dir ve O’nunla kurulan ilişki bize sonsuz yarar sağlayacaktır.

Yehova, İbrahim’e “senin zürriyetin vasıtasıyla yerin bütün milletleri mutlaka kendilerini mübarekleyeceklerdir” vaadinde bulundu. (Tekvin 22:18) Bu, bir ‘zürriyetin’ geleceği konusunda Âdem’in zamanında verilmiş vaadi temel alan ya da onun uzantısı niteliğinde bir vaattir. (Tekvin 3:15) Evet, Yehova’nın İbrahim’e söyledikleri, zamanı gelince birinin—bir Zürriyet’in—ortaya çıkacağı ve tüm toplumların yararlanabileceği bir mübarekleme sağlayacağı ümidini doğruladı. Bu ümidin Mukaddes Kitapta baştan sona işlenen ana tema olduğunu göreceksiniz; kitabın bu özelliği, onun insan ürünü çeşitli yazılardan yapılmış bir derleme olmadığının güçlü bir kanıtıdır. Ayrıca, Mukaddes Kitabın temasını bilirseniz, Tanrı’nın eski zamanlarda tek bir milleti kullanmaktaki amacının, aslında bütün milletleri mübareklemek olduğunu daha kolay anlayacaksınız.—Mezmur 147:19, 20.

Yehova’nın İsrail’le bu amaçla ilgilenmiş olması, O’nun ‘taraf tutmadığını’ gösterir. (Resullerin İşleri 10:34; Galatyalılar 3:13) Üstelik, Yehova’nın esas olarak İbrahim’in torunlarıyla ilgilendiği sıralarda bile, başka milletlerden insanların gelip Yehova’ya hizmet etmesi memnuniyetle karşılanıyordu. (I. Kırallar 8:41-43) Ayrıca, daha sonra göreceğimiz gibi, Tanrı’nın taraf tutmaması sayesinde, milliyetimiz veya etnik kökenimiz ne olursa olsun bugün hepimiz O’nu tanıyabiliyor ve memnun edebiliyoruz.

Yaratıcı’nın yüzyıllarca ilgilendiği bu ulusun tarihinden çok şey öğrenilebilir. Bu tarihi üç kısma ayıralım. Her bir kısmı gözden geçirirken, Yehova’nın “O, Olmasına Neden Olur” anlamına gelen ismine nasıl uygun davrandığına ve bizim gibi insanlarla ilişkilerinde kişiliğini nasıl gösterdiğine dikkat edelim.

Birinci Kısım—Yaratıcı’nın Yönetimi Altındaki Bir Ulus

İbrahim’in torunları Mısır’da köle oldu. Sonunda Tanrı, Musa’yı çıkardı ve Musa MÖ 1513’te onları özgürlüğe kavuşturdu. İsrail bir ulus haline geldiğinde yöneticisi Tanrı’ydı. Fakat MÖ 1117’de kavim insan bir kral istedi.

İsrail’in Musa ile birlikte Sina Dağında bulunmasına yol açan gelişmeler neydi? Kutsal Yazıların Tekvin kitabı bu olayı hazırlayan koşulları bize anlatır. Tüm bunlardan önce, Yakub’un (İsrail diye de adlandırılır) Mısır sınırlarının kuzeydoğusunda yaşadığı sıralarda, o zamanlar bilinen dünyanın her tarafını saran bir kıtlık olmuştu. Ailesi için duyduğu endişe, Yakub’un, depoları tıka basa buğday dolu olan Mısır’dan yiyecek istemesine yol açtı. Oranın gıda işleri yöneticisinin, aslında yıllar önce öldü sandığı oğlu Yusuf olduğunu öğrendi. Yakub ve ailesi Mısır’a gitti ve orada kalmaya davet edildiler. (Tekvin 45:25–46:5; 47:5-12) Ne var ki, Yusuf’un ölümünden sonra başa geçen yeni Firavun, Yakub’un torunlarını köle olarak çalıştırıp “harçta ve kerpiçte, ağır işle hayatlarını acı etti.” (Çıkış 1:8-14) Kutsal Yazıların ikinci kitabı olan Çıkış’ta bu canlı kaydın yanı sıra daha pek çok şey okuyabilirsiniz.

İsrailliler yıllarca acı çekti ve ‘onların figanı Tanrı’ya çıktı.’ Yehova’ya yönelmeleri akıllıca bir davranıştı. Yehova, İbrahim’in torunlarıyla ilgileniyordu ve gelecekte tüm toplumları mübareklemekle ilgili amacını gerçekleştirmek konusunda kararlıydı. Yehova’nın İsraillilerin ‘iniltilerini işitmesi ve onları görmesi,’ bize Yaratıcı’nın ezilenlere ve acı çekenlere duygudaş olduğunu gösterir. (Çıkış 2:23-25) Tanrı, İsraillileri kölelikten kurtarması için Musa’yı seçti. Fakat Musa ve ağabeyi Harun, Mısır Firavunundan bu köle kavmi bırakmasını istediklerinde, şu küstahça cevapla karşılaştılar: “Yehova kimdir ki, İsraili salıvermek için onun sözünü dinliyeyim?”—Çıkış 5:2.

O sırada var olan en büyük askeri gücün yöneticisinden de gelmiş olsa, bu meydan okumanın Evrenin Yaratıcısı’nın gözünü korkutmuş olduğunu düşünebilir misiniz? Tanrı, Firavunun ve Mısırlıların başına bir dizi bela getirdi. En sonunda, onuncu beladan sonra, Firavun İsraillileri serbest bırakmayı kabul etti. (Çıkış 12:29-32) Böylece İbrahim’in torunları Yehova’yı, uygun gördüğü zamanda özgürlük veren, gerçek bir Kişi olarak tanıdı. Evet, isminin ima ettiği gibi, Yehova olağandışı yollarla vaatlerini yerine getiren Kişi oldu. (Çıkış 6:3) Fakat hem Firavunun hem de İsraillilerin bu isimle ilgili daha öğrenmeleri gereken çok şey vardı.

Öğrendiler de. Firavun kısa bir süre sonra fikrini değiştirdi. Öfkeyle ordusunun başına geçip, oradan ayrılan kölelerin peşine düştü ve onlara Kızıldeniz yakınlarında yetişti. İsrailliler denizle Mısır ordusu arasında kapana kısılmışlardı. O sırada Yehova duruma müdahale edip Kızıldeniz içinden bir yol açtı. Firavun bunun Tanrı’nın karşı konulmaz gücünün bir sergilenişi olduğunu anlamalıydı. Oysa tam tersine, ordusunu apar topar İsraillilerin ardı sıra sürdü. Ancak, Tanrı’nın denizi normal durumuna döndürmesi üzerine, ordusuyla birlikte sularda boğuldu. Çıkış’taki kayıt, Tanrı’nın bu güç işleri nasıl yaptığını tam olarak anlatmaz. Biz onlara haklı olarak mucize diyebiliriz, çünkü yapılan işler ve onların zamanlaması insan kontrolünü aşar. Ama evreni ve evrendeki tüm yasaları yaratanın gücünü aşmayacağı kuşkusuzdur.—Çıkış 14:1-31.

Bu olay, Yehova’nın, ismine uygun davranan bir Kurtarıcı olduğunu İsraillilere gösterdi; bize de göstermelidir. Bununla birlikte, bu kayıttan Tanrı’nın davranış tarzıyla ilgili fark etmemiz gereken daha pek çok nokta var. Örneğin, O, bir yandan baskıcı bir millete karşı adaleti yerine getirirken, diğer yandan Zürriyet’in çıkacağı kavmine sevgi dolu inayet gösterdi. Bu son nokta hakkında Çıkış kitabından okuduklarımızın eski bir tarih olmaktan çok öte olduğu açıktır; bu kayıt Tanrı’nın herkesin mübareklenmesiyle ilgili amacını anlatır.

Vaat Edilen Diyara Doğru

Mısır’dan çıktıktan sonra, Musa ve İsrail kavmi çölü geçerek Sina Dağına doğru yürüdüler. Orada olanlar Tanrı’nın bu ulusla yüzyıllar sürecek ilişkisini şekillendirdi. Tanrı onlara yasalar verdi. Kuşkusuz, Yaratıcı zaten bundan devirler önce, evrendeki maddeyi yöneten ve bugün de yürürlükte olan yasaları formüle etmişti. Sina Dağında ise ulusal yasalar vermek üzere Musa’yı kullandı. Çıkış kitabında ve onu izleyen Levililer, Sayılar ve Tesniye adlı üç kitapta, hem Tanrı’nın yaptıklarını hem de verdiği Kanun sistemini okuyabiliriz. Bilginler Musa’nın Eyub kitabını da yazdığına inanırlar. Onuncu bölümde onun içinden bazı önemli noktaları ele alacağız.

Bugün bile, dünya çapında milyonlarca insan, bu eksiksiz Kanun sisteminin temel ahlaksal yönergesini oluşturan On Emri bilir ve uygulamaya çalışır. Ancak, bu yasa sistemi mükemmellikleriyle hayranlık uyandıran birçok başka talimat da içerir. Beklenebileceği gibi, temizlik, sağlıklı yaşam ve hastalıklarla ilgili kurallar gibi o devirde İsrail’deki yaşamı düzenlemeye yönelik birçok tüzük vardı. Başlangıçta eski bir kavim için konulmuşlarsa da, bu yasalar uzmanların ancak son yüzyıllarda buldukları bilimsel gerçekleri yansıtırlar. (Levililer 13:46, 52; 15:4-13; Sayılar 19:11-20; Tesniye 23:12, 13) Yerinde olarak, ‘Nasıl oldu da, eski İsrail’in yasaları çağdaşı ulusların sahip olduğundan kat kat üstün bir hikmet yansıttı?’ diye sorulabilir. Buna verilecek akla yatkın yanıt şudur: Çünkü o yasalar Yaratıcı’dan geldi.

Yasalar, ailelerin soylarının korunmasına yardımcı oldu ve İsraillilerin Zürriyet ortaya çıkıncaya dek yerine getirmeleri gereken dinsel görevleri belirledi. Onlar, Tanrı’nın tüm isteklerini kabul ettiklerinden, bu Kanuna uygun yaşama sorumluluğu altında olacaklardı. (Tesniye 27:26; 30:17-20) Gerçi, onlar Kanunu kusursuz şekilde tutamadılar. Ama bu gerçek bile yararlı bir amaca hizmet etti. Daha sonraları bir hukuk uzmanı, Kanunun, ‘vaadi alan zürriyet gelinceye dek suçları ortaya çıkardığını’ açıkladı. (Galatyalılar 3:19, 24) Böylece Kanun sistemi, onları farklı bir kavim kıldı; Zürriyet’e veya Mesih’e ihtiyaçları olduğunu kendilerine anımsattı ve onları Mesih’i karşılamaya hazırladı.

İsrailliler Tanrı’nın Kanun sistemine bağlı kalmayı kabul ederek Sina Dağında toplandılar. Böylece, Mukaddes Kitapta “ahit” denen bir antlaşma altına girdiler. Ahit, bu milletle Tanrı arasındaydı. Onlar bu ahde gönüllü olarak girdikleri halde dik başlı bir kavim oldukları ortaya çıktı. Örneğin, Tanrı’yı temsilen altın bir buzağı yaptılar. Putlara tapınma doğrudan On Emri çiğnemek anlamına geldiğinden bunu yapmaları günahtı. (Çıkış 20:4-6) Üstelik, kendilerine sağlanan yiyeceklerden de yakınıp durdular, Tanrı’nın atadığı öndere (Musa’ya) başkaldırdılar ve putlara tapınan yabancı kadınlarla ahlaksız ilişkilere daldılar. Fakat acaba bunlar, Musa’nın günlerinden çok uzun bir zaman sonra yaşayan bizleri neden ilgilendirsin?

Bunun yalnızca eski bir tarih olmadığını yineleyelim. Mukaddes Kitabın, İsraillilerin nankör davranışları ve Tanrı’nın bunlara verdiği karşılık hakkındaki kayıtları, O’nun insanlarla gerçekten ilgilendiğini gösterir. Mukaddes Kitap, İsraillilerin Yehova’yı “tekrar tekrar” deneyerek ‘gücendirdiklerini’ ve ‘incittiklerini’ söyler. (Mezmur 78:40, 41) Bu nedenle, Yaratıcı’nın duygulara sahip olduğundan ve insanların yaptıklarıyla ilgilendiğinden emin olabiliriz.

İnsanın bakış açısından ele alındığında, İsraillilerin kötülüklerinin, Tanrı’nın ahdine son vermesiyle ve vaadini yerine getirmek üzere belki başka bir millet seçmesiyle sonuçlanacağı düşünülebilir. Oysa O bunu yapmadı. Bunun yerine, kötülüklerine arsızca devam edenleri cezalandırdı, fakat dik başlı milletine bir bütün olarak merhamet gösterdi. Evet, Tanrı sadık dostu İbrahim’e verdiği vaade vefalı kaldı.

Çok geçmeden, İsrailliler, Mukaddes Kitapta “Vaat Edilen Diyar” adı verilen Kenan topraklarına yaklaştılar. Orada ahlaken alçaltıcı alışkanlıkları iyice benimsemiş güçlü kavimler oturuyordu. Yaratıcı onların işlerine karışmadan 400 yılın geçmesine izin vermişti, fakat artık haklı olarak diyarı eski İsrail’e devretmeye karar vermişti. (Tekvin 15:16; ayrıca sayfa 132-133’te “Tanrı Hangi Anlamda Kıskançtır?” kısmına bakın.) Musa hazırlık olarak diyara 12 casus gönderdi. Onlardan 10’u Yehova’nın kurtarma gücüne imansızlık gösterdi. Verdikleri rapor, kavmi Tanrı’ya karşı söylenmeye ve Mısır’a dönme planları kurmaya yöneltti. Bunun sonucunda, Tanrı kavme 40 yıl çölde dolaşma cezası verdi.—Sayılar 14:1-4, 26-34.

Bu hüküm neyi başardı? Ölümünden önce, Musa İsrail oğullarına, o yılları ve Yehova’nın kibirlerini nasıl kırdığını unutmamaları tembihinde bulundu. Onlara, ‘yüreğinde bileceksin ki, Tanrın Yehova, tıpkı bir adam oğlunun yanlışlarını doğrulttuğu gibi seni doğrultur’ dedi. (Tesniye 8:1-5) Yehova, Kendisine hakaret edici tarzda davrandıkları halde yaşamlarını sürdürmeleri için gerekenleri sağlayarak, onların Kendisine bağımlı olduklarını gösterdi. Örneğin, İsrail milleti Tanrı’nın sağladığı, ballı yufka tadında bir yiyecek olan man sayesinde hayatta kaldı. Çöldeki deneyimlerinden çok ders almaları gerektiği açıktı. Bu onlara, merhametli Tanrılarına itaat etmenin ve güvenmenin önemini göstermeliydi.—Çıkış 16:13-16, 31; 34:6, 7.

Musa’nın ölümünden sonra Tanrı, İsrail’e önderlik etme görevini Yeşu’ya verdi. Bu yiğit ve vefalı adam İsrail milletini Kenan topraklarına getirdi ve cesurca diyarı fethe girişti. Yeşu kısa bir dönem içinde 31 kralı yendi ve Vaat Edilen Diyarın büyük bir kısmını ele geçirdi. Bu heyecanlı tarihsel kaydı Yeşu kitabında bulabilirsiniz.

İnsan Bir Kralı Olmayan Yönetim

Çölde konakladıkları süre boyunca ve Vaat Edilen Diyardaki ilk yıllarında İsrail milletine önce Musa sonra da Yeşu önderlik etmişti. Egemenleri Yehova olduğundan, İsraillilerin insan bir krala ihtiyaçları yoktu. Tanrı, tayin edilmiş ihtiyarların şehir kapısında hukuki davaları dinlemeleri için bir düzenleme yapmıştı. Onlar düzeni koruyor ve kavme ruhi yönden yardımcı oluyorlardı. (Tesniye 16:18; 21:18-20) Rut kitabı bize, böyle ihtiyarların Tesniye 25:7-9’da bulunan yasa temelinde bir hukuki davayı nasıl ele aldıklarını gösteren ilginç bir olay anlatır.

İsrail milleti yıllar boyunca tekrar tekrar itaatsizlik edip Kenan tanrılarına döndüğü için sık sık Tanrı’nın lütfundan yoksun kaldı. Buna rağmen, darda kalıp Yehova’dan yardım dilediklerinde, Yehova onları hatırladı. İsrail’in komşu kavimler tarafından ezilmekten kurtulup özgürlüğe kavuşmasına önderlik edecek hâkimler çıkardı. Hâkimler adı verilen kitap 12 cesur hâkimin kahramanlıklarını canlı bir dille anlatır.—Hâkimler 2:11-19; Nehemya 9:27.

Kayıt, “o günlerde İsrailde kıral yoktu; herkes gözünde doğru olanı yapardı” der. (Hâkimler 21:25) Milletin, Kanun’da belirlenmiş ahlak standartları vardı, böylece ihtiyarların yardımı ve kâhinlerin yönlendirmesiyle, insanlar ‘gözlerinde doğru olanı yapmak’ ve yaptıklarının doğruluğundan emin olmak için bir dayanağa sahiptiler. Üstelik, Kanun sistemi kurbanların sunulduğu bir toplanma çadırı, yani taşınabilir bir mabetle ilgili düzenlemeler içeriyordu. O zamanlar orada merkezlenen hakiki tapınma ulusun birliğine katkıda bulunuyordu.

İkinci Kısım—Kralların Yönetimi Altında Refah

Samuel’in İsrail’de hâkim olduğu sıralarda, kavim başlarında bir insanın kral olmasını istedi. İlk üç kralın, Saul, Davud ve Süleyman’ın 40’ar yıl hüküm sürdüğü MÖ 1117 ile MÖ 997 arası dönemde İsrail zenginliğinin ve görkeminin doruğuna ulaştı ve Yaratıcı, gelecek Zürriyet’in krallığına hazırlık niteliğinde önemli adımlar attı.

Hâkim ve peygamber olan Samuel, İsrail’in ruhi refahıyla çok ilgilendi, fakat oğulları ondan çok farklıydılar. Sonunda kavim “şimdi bütün milletler gibi bize hükmetmek için başımıza bir kıral koy” diyerek, Samuel’den istemde bulundu. Yehova, Samuel’e kavmin bu isteminin ne anlama geldiğini şu sözlerle açıkladı: “Kavmın sözünü dinle, çünkü reddettikleri sen değilsin, ancak üzerlerine kırallık etmiyeyim diye beni reddettiler.” Yehova bu gelişmenin üzücü sonuçlarını önceden gördü. (I. Samuel 8:1-9) Buna rağmen, onların isteğini yerine getirip Saul adında mütevazı bir adamı İsrail üzerine kral tayin etti. Umut veren başlangıcına rağmen, Saul kral olduktan sonra dik başlılık eğilimi gösterdi ve Tanrı’nın emirlerini çiğnedi. Tanrı’nın peygamberi, krallığın Yehova’nın hoşnut olduğu bir adama verileceğini bildirdi. Bu olay bize, Yaratıcı’nın yürekten gelen itaate ne kadar değer verdiğini göstermelidir.—I. Samuel 15:22, 23.

İsrail’in sonraki kralı Davud, Yahuda adlı sıpttan, yani kabileden bir ailenin en küçük oğluydu. Yehova bu şaşırtıcı seçim konusunda Samuel’e, “insan yüze bakar, fakat RAB yüreğe bakar” dedi. (I. Samuel 16:7) Yaratıcı’nın dış görünüşümüze değil, içimizde ne olduğuna bakması bizi cesaretlendirmiyor mu? Ne var ki, Saul’un aklında birtakım fikirler vardı. Yehova’nın Davud’u müstakbel kral olarak seçtiği andan itibaren, Davud’dan kurtulma fikri kendisinde saplantı haline gelmişti. Yehova buna izin vermedi; sonunda Saul ve oğulları savaşçı bir kavim olan Filistilerle savaşırlarken öldüler.

Davud’un krallığının merkezi Hebron’du. Sonra Yeruşalim’i (bugünkü Kudüs) zaptetti ve başkentini oraya taşıdı. Aynı zamanda, İsrail topraklarını Tanrı’nın İbrahim’in torunlarına vermeyi vaat ettiği diyarın sınırlarına kadar genişletti. Mukaddes Kitabın altı tarihsel kitabından bu dönemi (ve daha sonraki kralların tarihini) okuyabilirsiniz.b Bu kitaplar Davud’un yaşamının sorunsuz geçmediğini gösterir. Örneğin, insani arzulara yenik düşüp güzel Bat-şeba ile zina etti ve sonra günahını örtbas etmek üzere başka kötü işler de yaptı. Adalet Tanrısı Yehova, Davud’un suçunu gözardı edemezdi. Fakat Davud’un yürekten tövbesi nedeniyle, Tanrı Kanun’un gerektirdiği cezanın katı şekilde uygulanmasını talep etmedi; yine de, Davud günahlarının sonucu olarak birçok ailevi sorunla karşılaşacaktı.

Tüm bu bunalımlı dönemlerde Davud, Tanrı’yı duygulara sahip bir Kişi olarak tanımaya başladı. Şunları yazdı: “RAB kendisini çağıranların hepsine yakındır . . . . ve feryatlarını işitir.” (Mezmur 145:18-20) Davud’un içtenliği ve bağlılığı, bestelediği güzel ilahilerde açıkça dile getirilir; Mezmurlar kitabının yaklaşık yarısını bu ilahiler oluşturmaktadır. Bu şiirler milyonlarca insana teselli ve teşvik kaynağı oldu. Davud’un kendini Tanrı’ya ne kadar yakın hissettiğini düşünün; duygularını Mezmur 139:1-4’teki şu sözlerle yansıttı: “Ya RAB, beni denedin ve bildin. Oturuşumu ve kalkışımı sen bilirsin; düşüncemi uzaktan anlarsın. . . . . Çünkü dilimde bir söz yokken, işte, ya RAB, sen onu tamamen bilirsin.”

Davud, Tanrı’nın kurtarma gücünün özellikle farkındaydı. (Mezmur 20:6; 28:9; 34:7, 9; 37:39) Bunu yaşadıkça, Yehova’ya güveni artıyordu. Bu güvenin kanıtlarını Mezmur 30:5; 62:8 ve 103:9’da görebilirsiniz. Davud’un, Bat-şeba ile işlediği günahtan ötürü azarlandıktan sonra bestelediği 51. Mezmur’u da okuyabilirsiniz. Yaratıcı’nın kibirli değil, alçakgönüllü ve dinlemeye hazır olduğuna güvenerek içimizi O’na kolayca açabileceğimizi bilmek ne kadar ferahlatıcıdır! (Mezmur 18:35; 69:33; 86:1-8) Davud sadece deneyimiyle bu yargıya varmadı. “Senin bütün işlerini derin düşünüyorum; ellerinin işi üzerine düşünceye dalıyorum” diye yazdı.—Mezmur 63:5; 143:5.

Yehova, Davud’la sonsuza dek sürecek bir krallıkla ilgili özel bir ahit yaptı. Davud bu ahdin tam anlamını herhalde kavrayamamıştı, fakat Mukaddes Kitaba daha sonra kaydedilen ayrıntılardan, Tanrı’nın vaat edilen Zürriyet’in Davud’un soyundan geleceğini gösterdiğini fark edebiliriz.—II. Samuel 7:16.

Hikmetli Kral Süleyman ve Yaşamın Anlamı

Davud’un oğlu Süleyman hikmetiyle ün yapmıştı ve bizler son derece kullanışlı öğütler içeren Süleymanın Meselleri ve Vaiz kitaplarını okuyarak ondan yararlanabiliriz.c (I. Kırallar 10:23-25) Bu kitaplardan ikincisi, hikmetli Kral Süleyman’ın yaptığı gibi yaşamlarının amacını araştıran insanlara özellikle yardımcı olur. Kraliyet ailesinde doğan ilk İsrailli kral olan Süleyman, büyük olanaklara sahipti. Ayrıca, görkemli yapı projeleri de gerçekleştirmişti, sofrasındaki yiyecekler akıllara durgunluk verecek çeşitlilikteydi; müzikten ve seçkin dostların arkadaşlığından da sevinç duyuyordu. Buna rağmen, şunları yazdı: “Ellerimin yapmış olduğu bütün işlere, ve yapmak için çektiğim emeğe dönüp baktım; ve işte, hepsi boş.” (Vaiz 2:3-9, 11) Bunun anlamı neydi?

Süleyman şunları yazdı: ‘İşin sonu şudur; her şey işitildi: Tanrı’dan kork ve onun emirlerini tut; çünkü insanın bütün vazifesi budur. Çünkü iyi olsun kötü olsun, her gizli şeyle beraber her işi Tanrı hükme götürecektir.’ (Vaiz 12:13, 14) Buna uygun olarak, Süleyman, yedi yıl süren bir inşa projesine girişerek insanların Tanrı’ya tapınabileceği görkemli bir mabet yaptı.—I. Kırallar 6. bap.

Süleyman’ın hükümdarlığı yıllarca barış ve bolluk içinde sürdü. (I. Kırallar 4:20-25) Buna rağmen Davud’un tersine o, Yehova’ya tüm yürekle bağlı olmadığını gösterdi. Süleyman birçok yabancı kadın aldı ve karılarının etkisiyle onların tanrılarına yöneldi. Sonunda, Yehova “mutlaka kırallığı senin elinden çekip alacağım . . . . kulum Davudun hatırı için ve seçmiş olduğum Yeruşalimden ötürü bir sıptı senin oğluna vereceğim” dedi.—I. Kırallar 11:4, 11-13.

Üçüncü Kısım—Krallık Bölünüyor

Süleyman’ın ölümünden sonra, MÖ 997’de kuzeydeki on sıpt onun krallığından ayrıldı. Bunlar İsrail krallığını oluşturdular; bu krallık daha sonra MÖ 740’ta Asurlular tarafından fethedildi. Yeruşalim’deki krallar diğer iki sıpt üzerinde hüküm sürdüler. Bu Yahuda krallığı, MÖ 607’de Babilliler Yeruşalim’i fethedip orada yaşayanları tutsak alıncaya dek sürdü. Yahuda diyarı 70 yıl ıssız kaldı.

Süleyman ölünce başa geçen oğlu Rehoboam kavim üzerinde büyük bir baskı kurdu. Bu durum ayaklanmaya yol açtı ve on sıpt ayrılıp İsrail krallığını oluşturdu. (I. Kırallar 12:1-4, 16-20) Kuzeydeki bu krallık yıllar geçtikçe hakiki Tanrı’ya bağlılığını yitirdi. Kavim sık sık altın buzağı biçimindeki putların önünde eğildi veya başka tür sahte tapınmalara kaydı. Krallardan bazıları katledildi ve iktidarı zorla ele geçirenler tarafından hanedanları alaşağı edildi. Yehova büyük tahammül gösterip tekrar tekrar peygamberler göndererek hakiki dini reddetmeyi sürdürdükleri takdirde kendilerini bekleyen felaket konusunda milleti uyardı. Hoşea ve Amos kitapları, bu kuzeydeki krallığı hedef alan mesajlar ileten peygamberler tarafından yazıldı. Sonunda, Tanrı’nın peygamberlerinin önceden bildirdiği felaket MÖ 740’ta Asurluların eliyle geldi.

Güneyde, Yahuda’da MÖ 607’ye dek Davud’un hanedanından art arda 19 kral hüküm sürdü. Kral Asa, Yehoşafat, Hizkiya ve Yoşiya, ataları Davud gibi hükümdarlardı ve Yehova’nın onayını kazandılar. (I. Kırallar 15:9-11; II. Kırallar 18:1-7; 22:1, 2; II. Tarihler 17:1-6) Bu kralların yönetimi sırasında, Yehova milleti mübarekledi. The Englishman’s Critical and Expository Bible Cyclopædia şu yorumda bulunur: “Y[ahuda’nın] üstün geleneği, kuruluşu Tanrı tarafından kararlaştırılmış mabedi, kâhinler sınıfı, yazılı kanunu ve tek hakiki Tanrı Yehova’yı teokratik kralı olarak tanımasıydı. . . . . Kanun’a böylesine sıkı bir bağlılık . . . . birçok hikmetli ve iyi hükümdarın yer aldığı bir krallar silsilesi . . . . oluşturdu. Bu sayede Y[ahuda] kuzeydeki daha kalabalık nüfuslu kız kardeşinden uzun ömürlü oldu.” Bu iyi krallar Davud’un yolundan gitmeyenlere oranla azınlıktaydı. Yine de, Yehova ‘Yeruşalim’de, ismini vermek için kendine seçmiş olduğu şehirde, Kendi önünde kulu Davud’un daima bir çerağ olabilmesini’ sağlayacak şekilde olayları yönlendirdi.—I. Kırallar 11:36.

Yok Edilmeye Doğru

Manasse hakiki tapınmaya sırt çeviren Yahuda krallarından biriydi. “Oğlunu ateşten geçirdi, ve müneccimlik ve sihirbazlık etti, ve cinciler ve bakıcılar kullandı; RABBİ öfkelendirmek için onun gözünde çok kötülük işledi.” (II. Kırallar 21:6, 16) Kral Manasse kendi kavmini, Yehova’nın “helâk ettiği milletlerden ziyade kötülük etmek için baştan çıkardı.” Yaratıcı, Manasse ve kavmini tekrar tekrar uyardıktan sonra şu duyuruda bulundu: ‘Bir adam sahanı nasıl silerse Yeruşalimi öyle sileceğim.’—II. Tarihler 33:9, 10; II. Kırallar 21:10-13.

Başlangıç olarak, Yehova Asurluların Manasse’yi tutsak alıp bakır prangaya vurarak esarete götürmelerine izin verdi. (II. Tarihler 33:11) Sürgünde, Manasse’nin aklı başına geldi ve ‘atalarının Tanrısı önünde kibrini iyice kırdı.’ Bu tutuma Yehova nasıl karşılık verdi? Tanrı onun “yalvarışını işitti, ve onu tekrar Yeruşalime, kırallığına getirdi. Ve Manasse bildi ki, Yehova, Allah odur.” Hem Kral Manasse hem de torunu Kral Yoşiya, gerekli reformları yaptılar. Yine de, İsrail milleti, içinde bulunduğu büyük ahlaksal ve dinsel çöküşü tümüyle durduramadı.—II. Tarihler 33:1-20; 34:1–35:25; II. Kırallar 22. bap.

Anlamlı şekilde, Yehova gelişmelerle ilgili görüşünü bildirmek üzere gayretli peygamberler gönderdi.d Yeremya, Yehova’nın şu sözlerini aktardı: “Atalarınız Mısır diyarından çıktıkları günden bugüne kadar her gün erken davranıp göndererek, bütün kullarımı, peygamberleri, size gönderdim.” Fakat kavim Tanrı’yı dinlemedi. Onlar atalarından daha kötü davrandılar. (Yeremya 7:25, 26) Tanrı ‘kavmine acıdığından’ onları tekrar tekrar uyardı. Onlar olumlu karşılık vermeyi yine reddettiler. Böylece, Tanrı MÖ 607’de Babillilerin Yeruşalim’i yıkmasına ve ülkeyi ıssız bırakmasına izin verdi. Memleket 70 yıl terk edilmiş durumda kaldı.—II. Tarihler 36:15, 16; Yeremya 25:4-11.

Tanrı’nın davranış tarzını böylece kısaca gözden geçirmek, Yehova’nın seçtiği milletle ilgilendiğini ve onlara adil davrandığını fark etmemize yardımcı olmalıdır. O, kayıtsızca geri durup kavminin ne yapacağını görmek üzere beklemedi. Etkin şekilde onlara yardım etmek üzere gerekeni yaptı. İşaya’nın “ya RAB, sen Babamızsın; . . . . hepimiz senin elinin işiyiz” demesinin nedenini anlayabiliriz. (İşaya 64:8) Aynı şekilde, bugün de birçok kimse sevgi ve ilgi dolu bir baba gibi davranan Yaratıcı’ya “Baba” der. Ne var ki, O, bizim kendi davranış tarzımızın ve bunun sonuçlarının sorumluluğunu taşımamız gerektiğinin de farkındadır.

İsrail milleti Babil’de 70 yıllık bir esaret dönemi yaşadıktan sonra, Yehova Tanrı Yeruşalim’in onarımıyla ilgili peygamberliğini gerçekleştirdi. Kavim serbest bırakıldı ve ‘Yehova’nın Yeruşalim’de olan evini yapmak’ üzere yurtlarına dönmelerine izin verildi. (Ezra 1:1-4; İşaya 44:24–45:7) Kutsal Yazılardaki bazı kitaplare bu onarımla, mabedin yeniden yapımı ya da bunu izleyen olaylarla ilgilidir. Bu kitaplardan biri olan Daniel, Zürriyet’in, yani Mesih’in ne zaman ortaya çıkacağı konusunda kesin bir peygamberlikte bulunduğundan ve dünyada bizim dönemimizde olacak gelişmeleri önceden bildirdiğinden özellikle ilginçtir.

Mabet sonunda yeniden inşa edildi, fakat Yeruşalim acınacak durumdaydı. Surları ve kapıları yıkıktı. Bu nedenle, Tanrı Yahudileri cesaretlendirip örgütlemeleri için, Nehemya gibi adamlar çıkardı. Nehemya’nın 9. babında okuyabileceğimiz dua Yehova’nın İsraillilere karşı davranışlarını çok iyi özetler. Yehova’nın “bağışlıyan, lûtfeden ve çok acıyan, geç öfkelenen, ve inayeti çok olan” bir Tanrı olduğunu gösterir. Bu dua Yehova’nın Kendi koyduğu kusursuz adalet standardına uygun davrandığını da gösterir. O, hükmü infaz etmek üzere kudretini ortaya koymak için geçerli nedeni olduğunda bile, adaleti sevgiyle yumuşatmaya hazırdır. Bunu dengeli ve hayranlık uyandırıcı şekilde yapar; bunun için de hikmet gerekir. Açıkça görüldüğü gibi, Yaratıcı’nın İsrail milletine karşı davranışları bizi O’na yaklaştırmalı ve iradesini yapmakla ilgilenmeye yöneltmelidir.

Mukaddes Kitabın bu kısmının (Eski Ahit) tamamlandığı sıralarda, Yahuda Yeruşalim’deki mabediyle onarılmış durumda olmasına rağmen bir pagan yönetimi altındaydı. Öyleyse, Tanrı’nın “ebediyen” hüküm sürecek bir “zürriyet” hakkında Davud’la yaptığı ahit acaba nasıl gerçekleşebilecekti? (Mezmur 89:3, 4; 132:11, 12) Yahudiler, hâlâ Tanrı’nın kavmini kurtaracak ve yeryüzünde teokratik (Tanrı’nın yönettiği) bir krallık kuracak ‘Hükümdar Mesih’in’ ortaya çıkmasını özlemle bekliyorlardı. (Daniel 9:24, 25) Fakat acaba Tanrı’nın amacı bu muydu? Değilse, vaat edilen Mesih nasıl kurtuluş getirecekti? Ayrıca bu olay bugün bizi nasıl etkiler? Gelecek bölümde bu yaşamsal konular ele alınacak.

[Dipnotlar]

a İçeriklerinin saptanmasına yardımcı olmak amacıyla, Kutsal Yazılarda geçen kitap isimleri kalın harflerle yazılmıştır.

b Bunlar I. Samuel, II. Samuel, I. Kırallar, II. Kırallar, I. Tarihler ve II. Tarihler kitaplarıdır.

c Süleyman ayrıca genç bir kızın mütevazı bir çobana karşı vefasına dikkat çeken bir aşk şiiri olan Neşideler Neşidesini de yazmıştır.

d Kutsal Yazılardaki bazı kitaplar böyle ilhamla yazılmış peygamberlik mesajları içerir. İşaya, Yeremya, Yeremyanın Mersiyeleri, Hezekiel, Yoel, Mika, Habakkuk, Tsefanya bunlar arasındadır. Obadya, Yunus ve Nahum kitaplarının içeriği, davranışları Tanrı’nın kavmini etkileyen çevredeki ulusların üzerinde odaklanmıştır.

e Bu tarih ve peygamberlik içerikli kitaplar, Ezra, Nehemya, Ester, Haggay, Zekarya ve Malaki’dir.

[Sayfa 126, 127’deki çerçeve]

Mucizelere İnanılabilir mi?

“Bir yandan elektrik ampulü ve telsiz kullanıp çağdaş tıbbi ve cerrahi buluşlardan yararlanmak, diğer yandan da Yeni Ahdin ruhlar ve mucizeler âlemine inanmak olanaksızdır.” Alman ilahiyatçı Rudolf Bultmann’ın bu sözleri bugün birçok insanın mucizeler hakkındaki düşüncesini yansıtır. Acaba siz de Tanrı’nın Kızıldeniz’i ikiye ayırması gibi Mukaddes Kitapta kayıtlı mucizeler hakkında böyle mi düşünüyorsunuz?

The Concise Oxford Dictionary, ‘mucizeyi’ ‘doğaüstü bir etkiye atfedilen olağanüstü bir olay’ olarak tanımlar. Böyle olağanüstü bir olayın gerçekleşebilmesi için doğanın düzenine müdahale gerektiğinden, birçok kimse mucizelere inanma eğiliminde değildir. Bununla birlikte, bir doğa yasasının çiğnenmesi gibi görünen bir durum, bununla bağlantılı diğer doğa yasalarının ışığında kolaylıkla açıklanabilir.

Örnek vermek gerekirse, New Scientist’te çıkan bir habere göre, Tokyo Üniversitesinde iki fizikçi, kısmen suyla dolu yatay bir test tüpüne çok güçlü manyetik bir alan uyguladı. Su ortada kuru bir bölüm bırakarak hızla tüpün iki ucuna doğru çekildi. 1994’te ortaya çıkarılan bu fenomenin gerçekleşmesini sağlayan, hafif diyamanyetik özelliği nedeniyle suyun bir mıknatısla püskürtülebilmesidir. Suyun manyetik alanın çok kuvvetli olduğu yerden zayıf olduğu yere gitmesi şeklindeki kanıtlanmış fenomene Musa Etkisi adı verilmiştir. New Scientist şunu bildirdi: “Eğer yeterli büyüklükte mıknatısınız varsa, suyu itmek kolay. Ve bunu yaptığınız takdirde, hemen her şey mümkün olur.”

Tanrı’nın İsrailliler için Kızıldeniz’i ikiye ayırırken hangi işlemi uyguladığını kuşkusuz kimse kesin olarak söyleyemez. Fakat Yaratıcı, doğanın tüm yasalarını en küçük ayrıntısına dek bilir. Kendi koyduğu yasalardan bir diğerini kullanarak, bir yasanın belirli yönlerini kolaylıkla denetleyebilir. Eğer söz konusu yasaları tam kavramamışlarsa, sonuç insanlara mucize gibi gelebilir.

Mukaddes Kitaptaki mucizeler konusunda, Japonya’da Kyoto Üniversitesinden emekli profesör Akira Yamada şunları der: “[Bir mucizenin], ilgili olduğu bilim dalının bakış açısına (ya da bilimin statükosuna) göre şu anda anlaşılamadığını söylemek gerçi doğruysa da, sırf çağdaş ileri fiziğin ya da Bibliyografyanın verdiği yetkiye dayanarak onun olmadığı sonucuna varmak yanlıştır. Bundan on yıl sonra bugünkü çağdaş bilimin modası geçmiş olacak. Bilimsel ilerlemeler ne kadar hızlı olursa, bugünkü bilim adamlarının, ‘On yıl önce bilim adamları ciddiyetle filana, falana inanmışlardı’ gibi sözlerle alay konusu olma olasılığı o kadar büyük olur.”—Gods in the Age of Science.

Yaratıcı’ya gelince, Yehova tüm doğa yasaları arasında eşgüdüm sağlayarak mucize yapma kudretini kullanabilir.

[Sayfa 132, 133’teki çerçeve]

Tanrı Hangi Anlamda Kıskançtır?

‘İsmi Kıskanç olan Yehova kıskanç bir Tanrı’dır.’ Bu açıklamayı Çıkış 34:14’te okuyabiliriz, fakat acaba bu ne anlama gelir?

“Kıskanç” olarak tercüme edilen İbranice sözcük, “hiçbir rekabete hoşgörü göstermeden özel bağlılık istemek” anlamına gelebilir. Yehova, ismi ve Kendisine tapınılması konusunda olumlu anlamda bir kıskançlık duyar; bu yaratıklarının yararınadır. (Hezekiel 39:25) İsmiyle simgelenen şeyi gerçekleştirmek üzere gösterdiği gayret, insanlıkla ilgili amacını yerine getireceği anlamına gelir.

Örneğin, Kenan diyarında oturanlara verdiği hükmü ele alalım. Bir bilgin onları şu sarsıcı sözlerle anlatıyor: “Baal, Astarti ve diğer Kenan tanrılarına yönelen tapınma aklın sınırlarını zorlayan sefahat âlemlerine dayanıyordu; onların tapınakları ahlaksızlık merkezleriydi. . . . . Kenanlılar tapınma amacıyla ahlaksızlık yapıyor . . . . ve sonra, aynı tanrılara kurban sunmak üzere ilk doğan çocuklarını öldürüyorlardı.” Arkeologlar, içinde kurban edilmiş çocuk kalıntıları olan kaplar buldular. Tanrı, Kenanlıların işledikleri suçlara daha İbrahim’in günlerinde dikkat ettiyse de, onlara değişmeleri için bol bol vakit vererek 400 yıl sabır gösterdi.—Tekvin 15:16.

Acaba Kenanlılar suçlarının ciddiyetinin bilincinde miydiler? Onlar, hukukçuların ahlak ve adalet için evrensel bir temel olarak kabul ettiği vicdan yetisine sahiptiler. (Romalılar 2:12-15) Buna rağmen, Kenanlılar tiksindirici çocuk kurbanı âdetlerini ve aşağılık cinsel uygulamaları ısrarla sürdürdüler.

Yehova dengeli adaletiyle ülkenin temizlenmesi gerektiğine karar verdi. Bu bir soykırım değildi. Kenanlılar arasından, Tanrı’nın yüksek ahlak standartlarını gönüllü olarak benimseyen Rahab gibi bireyler ve Gibeonlular gibi topluluklar tümüyle korundu. (Yeşu 6:25; 9:3-15) Rahab, Mesih’in geldiği kraliyet soyunun bir halkası oldu; Gibeonluların torunlarına ise Yehova’nın mabedinde hizmet etme ayrıcalığı verildi.—Yeşu 9:27; Ezra 8:20; Matta 1:1, 5-16.

Sonuç olarak, gerçeklere dayalı tam ve doğru bilgi arayan bir kimse için, sadık yaratıklarının yararına kıskançlık duyan Yehova’nın hayranlık uyandıran, adil bir Tanrı olduğunu görmek kolaydır.

[Sayfa 123’teki resim]

Yaratıcı köle bir kavmi kurtardı ve onları amacını yerine getirmek üzere kullandı

[Sayfa 129’daki resim]

Eski İsrail milleti Sina Dağında Yaratıcı ile ahit ilişkisine girdi

[Sayfa 130’daki resim]

Yaratıcı’nın koyduğu eşsiz yasaları tutması kavmin Vaat Edilen Diyardaki mutluluğuna katkıda bulundu

[Sayfa 136’daki resim]

Kral Davud’un başkentinin bulunduğu Kudüs surlarının güneyindeki alan bugün de ziyaret edilebilir

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş