Ebediyen Yaşamak—Nasıl Mümkün Olacak?
HAYAT nereden geliyor? Ateistlere göre, hayat, bir rastlantı sonucudur. Bilimsel bir eser şöyle demektedir: “İhtimal bazı kimyasal elemanların, cansız bir kaya yapısında birleşip, karmaşık moleküller oluşturduklarında, canlı organizmalar çok ilkel şekilde başlamış oldular. Zamanla onların oluşturdukları kümeler beslenerek, çoğalma yeteneğine sahip olmuşlardır.”
Sizce bu sözler inandırıcı mıdır? ‘İhtimal’ sözcüğü, aslında bir tahminin söz konusu olduğunu gösteriyor. Bütün canlı hücreler son derece karmaşıktırlar. Konu edilen tahmini, hatta bilimsel tahminleri de bir yana bırakırsak, “beslenip çoğalmak yeteneği”nin, sadece bir rastlantı sonucu meydana geldiğini görebilmek mümkün olmamıştır. Daha doğrusu, yaratıklardaki gözlenebilen şaşırtıcı karmaşıklık, bizzat yeteneğimizin ve tüm kavrama gücümüzün ötesinde, harikalar tasarlayıp yapabilen üstün bir Zekâ’nın varlığını kanıtlamaktadır. Bir çok bilgin, hayatın zaten mevcut bir hayat kaynağından geldiğinin kanıtlanmış olduğunu kabul eder. Bundan ötürü, hayatın da bir Kaynağı’nın var olması gerekmektedir. Mukaddes Kitap şöyle der: “İnayetin ne değerlidir, ey Allah! . . . Çünkü hayatın kaynağı sendedir.”—Mezmur 36:7, 9.
Bilim, bütün hayat biçimlerini tatmin edici şekilde açıklayamadığı halde, Tanrı’nın yarattığı eserlerin şaşırtıcı karmaşıklığı ve güzelliği örneğin görünürde sayısız böcek, hayvan ve bitki türleri, gözü büyüleyen rengârenk çiçekler ve bitkiler, duyularımıza zevk veren sayısız güzel kokular ve tatlar, evrenin sonsuzluğu ve ululuğu, mikroorganizmaların çekiciliği, bu şaşırtıcı güzelliği fark etmemize yardımcı olmuştur; oysa daha pek çok şey keşfedilecek ve hoşumuza gidecektir. Her Şeye Kadir Olan’ın yarattığı büyüleyici ve heybetli eserlerini bilmeyen ve takdir etmeye başlamak için yüzyıllık bir ömür yetmez bile.
Bu konuyu dikkatle incelemiş olan bir çok kişi, bu çeşitlilik ve güzelliğin, kişisel olmayan, uzak bir gücün değil, herkesten hikmetli bir Yaratıcı’nın varlığını kanıtladığını kabul eder. Yeryüzünde rastladığımız birçok hayat türü, açıkça sevgi dolu bir Baba veya Hayat-Verici’nin varlığına işaret eder. Pek çok şey, herhalde bizleri mutlu kılmak için yaratılmıştır. Vahiy 15:3’de şöyle okuyoruz: “Ey her şeye kadir olan Rab Allah, senin işlerin büyük ve acîptir.” Mukaddes Kitap, isyan edip itaatsiz olduğumuz takdirde kendisinden korkulacak bir Tanrı olduğu halde, Yehova’nın başkalarını mutlu etmekten hoşlanan ‘mutlu bir Tanrı’ olduğunu da gösterir.—I. Timoteos 1:11; Resullerin İşleri 20:35.
TANRI’NIN İNSANLA İLGİLİ ASIL MAKSADI
Mukaddes Kitap, insanın başlangıcı hakkında basit olmakla birlikte, tatmin edici bir kayıt sunar. Birinci babında yerin yaratılışı, sonra bitkiler, denizdeki hayat, kanatlılar ve diğer hayvan türlerinin yaratılışı hakkında bilgi var. (Tekvin 1:1-25) Jeolojinin ve fosillerin de, bu kayıttaki sırayı göstermeleri ilginçtir. Son olarak Tanrı, insanı ‘yerin toprağından [elementlerinden] yaptı’ der. Bu ifade de, bilimle uyum içindedir. (Tekvin 2:7) İnsan, “Allahın suretinde” yaratılmıştır. Bu gerçekten böyle değil midir? İnsan, “Allahın suretinde” yaratılmıştır. Bu gerçekten böyle değil midir? İnsan herhalde hayvanlardan çok üstün bir şekilde düşünme ve muhakeme etme yeteneğiyle yaratılmıştır. İnsan hayvanlarda olmayan ahlak duygusuna da sahiptir ve ruhi değerlerin takdirini de yapabilir. İlkel kabilelerde bile bir din vardır; fakat acaba bir köpeğin veya bir maymunun dini var mı?—Tekvin 1:27.
Mukaddes Kitabın eski kayıtları, yeryüzü ve hayatla ilgili türler hakkında güvenilir bilgiler vermektedir; bu nedenle onların, insanlığın ilk tarihi hakkında neler söylediğini açık bir fikirle inceleyelim.
Yehova, insan için “görünüşü güzel ve yenilmesi iyi olan her ağaç”la dolu “Adende bir bahçe”, güzel bir mesken hazırladı. (Tekvin 2:8, 9) Bitki alemi, yani ağaçlar, meyveler ve çiçekler insana sürekli zevk verecektir. Aynı zamanda insana, Cennet meskenini işlemek, ona bakmakla ilgili tatmin edici bir iş vermişti; insan “hareket eden her canlı şeye hâkim” olma sorumluluğunu da almıştı. (Tekvin 1:28; 2:15) Bunu lütfen düşünün! Rengârenk bir bahçe ve bakılacak hayret verici hayvanlar vardı; ayrıca insanın yaşlanıp ölmekten kaygı çekmesine de hiç gerek yoktu.
Fakat en güzel hediye henüz verilmemişti. Âdem, bütün bu yaratıkların eşlere sahip olduklarını ve yavru yapabildiklerini gördü. Öyle ise kendi eşi neredeydi? Derin bir uykudan uyanınca, onu gördü. Bu, ne harikulade bir olaydı! Çok duygulanmış olan Âdem duygularını herhalde şu ilk şiirsel sözlerle açıkladı:
“Şimdi bu benim kemiklerimden kemik, ve etimden ettir; buna Nisa denilecek, çünkü o insandan alındı.”—Tekvin 2:23.
Mukaddes Kitapta muhafaza edilmiş olan tarihsel kayda göre, “Allah onları mubarek kıldı ve Allah onlara dedi: Semereli olun, ve çoğalın, ve yeryüzünü doldurun, ve onu tabi kılın.” (Tekvin 1:28) Yeryüzü Cennetinde ebediyen yaşayacak bir insan ailesini meydana getirmek, ne şanlı bir imtiyazdı! Tanrı’nın insanla ilgili başlangıçtaki maksadı işte buydu.
NEDEN ÖLÜYORUZ?
Bununla birlikte, Âdem ile Havva, birer robot gibi Tanrı’nın isteklerini yapmak üzere programlanmış değillerdi. Kendilerine özgü kararlar verip planlar yapabilirlerdi. Bu nedenle Tanrı, onlara, vefakâr tutumlarını gösterecek bir fırsat verdi: “Bahçenin her ağacından istediğin gibi ye; fakat iyilik ve kötülüğü bilme ağacından yemiyeceksin; çünkü ondan yediğin günde mutlaka ölürsün.”—Tekvin 2:16, 17.
O sırada perde arkasında bir şeyler dönüyordu. Kudretli bir melek veya ruh, insanların yeryüzünü doldurmasının olağanüstü imkânını anlayarak, onların itaatle tapınmalarına karşı tamah besledi. Bir aracı vasıtasıyla ilk yalanı söyledi: “Katiyen ölmezsiniz.” Bu isyankâr melek böylece “Şeytan” (karşı koyan) ve “İblis” (iftiracı) oldu.—Tekvin 3:1-5; Yuhanna 8:44; Vahiy 12:9.
İlk çift, Tanrı’ya vefalarını göstermek üzere verilen bu fırsatta başarısız oldular. Hain oldular; Tanrı ise, hainlerden hiç hoşlanmaz. Aden bahçesinden kovuldular ve nihayet önceden bildirilmiş olan ölüm cezasına çarptırıldılar. Ana-babaları mahkûm olduktan sonra doğan çocukları, artık kâmil sağlığı ve ebedi hayatı miras alamazlardı.—Romalılar 5:12.
Nakâmil Âdem’in ölümüne kadar 930 yıl gibi uzun bir süre geçmekle beraber, gene de Tanrı’nın hükmü kaçınılmazdı! İnsan yaşam süresi, yaklaşık 2.000 yıl boyunca oldukça uzun oldu. Âdem’in üçüncü oğlu Şit 912 yıl, Enoş 905 yıl, Kenân 910 yıl ve kayıtlara göre, en yaşlı olan Metuşelah 969 yıl yaşadı. Nuh 950 yıl yaşadı. Ondan sonra yaşam süreleri hızla azalmağa başladı.—Tekvin 5:5, 8, 11, 14, 27; 9:29; 11:10-25.
Bu ilginç kayıt, insan bedeninin kendisini yenileme gücünü göstermektedir. Âdemin başlangıçtaki kâmilliğinden çok uzaklaşmış olduğumuz halde, bugün de bedenimizin hücreleri kendilerini yenilemektedir. Encylopedia Britanica şöyle demektedir: “[İnsan] bedeninin bütün önemli hücresel elemanlarını ölümsüzlük potansiyeli, ya tamamen kanıtlanmış, ya da bunun olasılığının çok büyük olduğu sonucu elde edilinceye kadar denenmiştir” Bedeni olumsuz etkileyen günah ile ölümün etkisine rağmen, insan hemen hemen bin yıl yaşayabilmişse, bu korkunç engel olmaksızın onun ne kadar daha yaşayabileceğini lütfen düşünün!
GÜNAH VE ÖLÜMDEN KURTULUŞ
Bununla beraber en önemli husus, bilimsel projeler de dahil olmak üzere, insanların yaptığı planlar başarısızlığa uğrayabilirse de Tanrı’nın maksadı asla başarısızlığa uğramaz: “Sözüm . . . . bana boş dönmiyecektir, fakat murat ettiğim şeyi yapacak, ve yapsın diye onu gönderdiğim işi başaracak.” (İşaya 55:11) O halde günah ve ölümden kurtulabiliriz. Acaba nasıl?
Bugün günahın ve ölümün esirleriyiz. Fakat yeryüzündeyken kâmil insan olmak yönünden ikinci “Âdem” olan İsa, Tanrı’nın “can yerine can” diyen eski kanunu gereğince Âdem’in kaybettiği hayatı yeniden satın almak için bir kurban olarak öldü, “zira bir adamın [Âdem’in] itaatsizliği sebebiyle çoğu nasıl günahkâr kılındılarsa, böylece de birinin [İsa’nın] itaatile çoğu salih kılınacaklardır.” (I. Korintoslular 15:45; Çıkış 21:23; Romalılar 5:19) Yehova’nın insanlık dünyasına karşı gösterdiği sevgisi, bunu mümkün kıldı.—Yuhanna 3:16.
“Yeni Ahit”in önemli öğretilerinden biri, “ebedi hayat”tır. “Çağrılmış, seçilmiş ve sadık” 144.000 kişiden oluşan küçük bir gruba, Mesih ile birlikte gökteki tahtında hüküm sürmek imtiyazı ihsan edilmiştir. (Vahiy 17:14; 3:21) Bununla birlikte Mukaddes Kitap, itaatli insanlardan oluşan büyük bir kalabalığın da yeryüzünde, yeniden kurulmuş bir Cennet’te ebediyen yaşayacağına dair güven verir.—Vahiy 7:9-17.
NE ZAMAN? NASIL?
Matta 24. ve Luka 21. baplarını lütfen okuyun! Onlar dünya savaşları, gıda yetersizliği, yer yer depremler, sahte peygamberler, artan kanunsuzluk, salgın hastalıklar, gelecek için duyulan büyük korku ve daha pek çok şeyleri önceden bildirmektedir. İsa şöyle dedi: “Böylece, siz de bu şeylerin vaki olduklarını gördüğünüz zaman, bilin ki, Tanrı’nın krallığı yakındır.” Evet, uzun süredir beklenen insan yönetiminden Tanrı’nın gökteki krallığına geçiş hızla yaklaşmaktadır.—Luka 21:31.
Gökteki bu krallığın, Tanrı’nın düşmanlarını hızla yok edişi ve ‘adaletin duracağı’ ‘yeni yer’in yolunu hazırlaması, güneşin doğmasının yeni bir günü başlatacağı kadar kesindir. Bunu Tanrı vaat etmiştir. O, asla yalan söylemez. (II. Petrus 3:13; İşaya 65:17; İbraniler 6:18) Bu yeni yerde ebediyen yaşamak, ne büyük bir imtiyazdır! Siz de orada yaşamak ister misiniz? Bu umut sizi heyecanlandırmıyor mu?
Yehova, gerçek hayat iksiri olan bu ‘hayat verici bilginin’ edinilmesini mümkün kılmıştır. Kendi evinizde Mukaddes Kitabı incelemekle bu bilgiyi almaya neden hemen başlamayasınız? Yehova’nın Şahitleri ücret istemeden böyle bir incelemede size seve seve yardım etmeğe hazırdırlar.—Yuhanna 17:3.
[Sayfa 5’teki resimler]
Hayvanların bir dini var mı?