Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • po böl. 3 s. 22-39
  • İnsan Tanrı İle Cennette Bulunduğu Zaman

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • İnsan Tanrı İle Cennette Bulunduğu Zaman
  • İnsanın İyiliği İçin Tanrı’nın Şimdi Zafere Ulaşan “Ebedi Maksadı”
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • KERUBİLER, MELEKLER, SERAFLAR
  • İNSANIN YARATILIŞI
  • CENNETTEKİ İLK İNSAN
  • YERYÜZÜNDE EBEDİ HAYAT OLANAĞI
  • Tanrı’nın Maksadı İnsan Bir Cennette Yaşasın
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1989 (Dinsel Seri 97-108)
  • İnsanlar İçin Bir Zevk Cennetinde Harikulade Ümitler
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1989 (Dinsel Seri 97-108)
  • Tanrı Neden Istırap ve Üzüntü Çekilmesine İzin Veriyor?
    Hayatın Bir Amacı Var
  • Tanrı, Erkek ve Kadınla İlgili Maksadını Açıklıyor
    İnsanın İyiliği İçin Tanrı’nın Şimdi Zafere Ulaşan “Ebedi Maksadı”
Daha Fazla
İnsanın İyiliği İçin Tanrı’nın Şimdi Zafere Ulaşan “Ebedi Maksadı”
po böl. 3 s. 22-39

Bölüm 3

İnsan Tanrı İle Cennette Bulunduğu Zaman

1. Ne kadar zaman boyunca Tanrı yaşayan yegâne Varlık idi? Neden?

“GÖKLERİ YARATAN” ve “her şeyi yaratan Allah” ifadeleriyle ne ima edildiğini hiç düşündük mü? Bu ifadeler Tanrı’nın bir zamanlar yalnız olduğunu ima ediyor. (İşaya 42:5; Efesoslular 3:9) O zamanlar henüz hiç bir yaratık yoktu. Böylece, ezeli geçmişi boyunca Tanrı tamamen yalnız olmuş ve henüz Yaratıcı olmamıştı. Bundan dolayı peygamber Musa, Tanrı’ya duada şunları söylemişti: “Dağlar doğmadan önce, ve sen yeri ve dünyayı yaratmadan önce, ezelden ebede kadar, sen Allahsın.” (Mezmur 90:2) Yaratılış öncesi bütün bu ezeli geçmiş boyunca Tanrı hiçbir bakımdan yalnızlık hissetmemişti.

2. Zamanla, Tanrı ne olmayı maksat edindi? Böylece Kendi üzerine hangi sorumluluğu almış oldu?

2 Fakat Tanrı’nın bir Baba olmayı maksat edindiği zaman geldi. Bu, cansız, zekâsı olmayan şeylerin Yaratıcısı olmak demek değildi. Bu, yaşayan, zekâ sahibi yaratıklara, Babaları olan Kendisine bir ölçüde benzeyecek oğullara hayat vermek demekti. Böylece O, çocuklardan oluşan bir aile sorumluluğunu Kendi üzerine almağı maksat edindi. Önce ne tür oğullar meydana getirmeği amaçladı? İnsanoğulları değil, çünkü önce onların üzerinde yaşamaları için bir yer küresi meydana getirmesi gerekiyordu. Makul olarak, Tanrı, Kendisi gibi semavi, Kendisi gibi ruh olan oğullar meydana getirecekti. Böylece onlar, O’nu görebilecek ve O’nun huzuruna direkt olarak çıkabilecek ve Tanrı’nın kendileriyle direkt olarak temas kurabileceği ruh olan oğullar olacaklardı.

3. Tanrı’nın semavi oğullarının varlığı yerimizin yaratılmasından önce dahi dikkatimize nasıl sunuluyor?

3 Tanrı’nın bu ruh olan oğullarının varlığı dinsel bir hayal ürünü değildir. Mukaddes Yazıların Eyub kitabının yazarı olduğu kabul edilen peygamber Musa, bu kitabın başında onlardan bahsederek şunları yazıyor: “Ve hakiki Allah oğulları RABBİN (Yehova’nın) önünde kendilerini takdim etmeğe geldikleri gün . . . . geldi.” (Eyub 1:6) Hakiki Tanrı’nın bu semavi oğullarının ikinci bir toplantısı, Eyub 2:1’de dikkatimize sunuluyor. Tanrı’nın bu ruh olan oğullarının, yerimizin yaratılmasından önce görünmez göklerde var oldukları, Tanrı’nın görünmez ülkeden konuşurken, insan Eyub’a sorduğu soruyla vurgulanmış oluyor: “Ben dünyanın temellerini korken, sen nerede idin? . . . . Sabah yıldızları hep birden terennüm eylerken, ve bütün Allah oğulları sevinçle çağrışırken.” Gökte, sabah yıldızları gibi parıldayan Tanrı’nın bu oğulları, Tanrı’nın yerimizi yaratmakla ilgili maksadıyla herhalde ilgilenmiş ve Kendisinin yarattığı yerin şekline, uzayda “boşluğun üzerine şimali yay”ıp “hiçliğin üzerine dünyayı as”ınca hayran kalmışlardı.—Eyub 38:4-7; 26:7.

4. (a) Yaratılış ve Tanrı’nın ailesi ile ilgili olarak Tanrı’nın yarattığı ilk oğul haklı olarak nasıl adlandırılabilir? (b) Süleymanın Meselleri 8:22-31’de kendisinden “hikmet” diye bahsederek ne diyor?

4 Tanrı’nın yaratmış olduğu, Kendi ilk ruh olan oğlu kimdi? Önceliği nedeniyle onun hakkında yerinde olarak Tanrı’nın yaratma işinin başlangıcı denilebilir. O, Tanrı’nın semavi ailesinin ilk üyesi olduğuna göre, ona bütün yaratılışın ilk doğanı da denilebilir. Bunu düşünürken Süleymanın Meselleri kitabının sekizinci babında bulunan sözleri hatırlıyoruz. Burada Tanrısal hikmet, kendisi hakkında konuşan bir kişi olarak tasvir ediliyor. Tabii, Süleymanın Mesellerinin asıl İbranice metnindeki “hikmet” sözcüğü (‘hakh-mah’) dişildir ve kendinden dişi bir kimse olarak bahseder. (Türkçe’de ise kelimelerde bu cinsiyet farkı yoktur.) (Süleymanın Meselleri 8:1-4) Tabii ki, Tanrısal hikmetin Tanrı’dan ayrı kendi başına bir varlığı yoktur. Hikmet, Kendisinde daima olup, hiçbir zaman ayrı yaratılmadı. Bu nedenle hikmetin kendisinden bahsetmesini duymak ve özellikle şu sözleri okumak ilginçtir:

“RAB [İbranice: YHVH יהוה], yolunun başlangıcında, kadim işlerinden evel beni teşkil etti. Dünya var olmadan evel, başlangıçta, ezelden ben dikildim. Enginler yokken, suları bol pınarlar yokken doğmuştum. O, dünyayı ve kırları, ve dünya toprağının başlangıcını daha yapmadan, dağlar daha yerleştirilmeden; tepelerden önce ben doğmuştum. Gökleri hazırladığı zaman ben orada idim: enginin yüzü üzerine kubbeyi koyduğu zaman, yukarıdan asümanı kuvvetlendirdiği zaman, enginin pınarlarına kuvvet verildiği zaman, sular onun emrinden öte geçmesinler diye denize sınır koyduğu zaman, dünyanın temellerini pekiştirdiği zaman, yapıcı olarak onun yanında idim; ve her gün onun sevinci idim. Ve her vakit onun önünde sevinirdim, meskûn olan dünyasında sevinirdim; ve sevincim âdem oğulları ile idi.”—Süleymanın Meselleri 8:22-31.

5. Yahudi dini liderler, Süleymanın Meselleri’ndeki bu sözlerin Milattan Sonraki uygulanma şekliyle neden yakından ilgileniyorlar?

5 Yahudi dini liderleri, Mukaddes Kitabın yukarıdaki ayetlerinin uygulamasıyla yakından ilgileniyorlar. Süleymanın Mesellerinin Soncino Press baskısında bu kısma ait dipnotta şunları okuyoruz: “İlk Kilise Pederleri tarafından bu kısmın Kristolojik [İsa Mesih’i odak yapan teoloji dalı] kullanılışıyla ilgili yorumu Yahudi okuyucusu için büyük önem taşır.”a Durum ne olursa olsun, Süleymanın Meselleri 8:22 yaratılan bir şeyden, Yehova Tanrı’nın “yolunun başlangıcı”, “kadim işlerinden evel” olarak bahsediyor. Yaratılmış hikmet!

KERUBİLER, MELEKLER, SERAFLAR

6. Tekvin ve Mezmurlarda kerubiler hakkında neler yazılıdır?

6 Mukaddes Yazılar bu semavi “Tanrı’nın oğulları”nı en azından üç sınıfa ayırır. Bu sınıflardan birincisi “kerubiler” sınıfıdır. Tekvin 3:24 “hayat ağacının yolunu korumak için” yeryüzündeki Cennetin doğusunda Tanrı tarafından bir grup kerubinin görevlendirildiğinden bahsediyor. Kerubilerin Tanrı’nın otorite mevkiine yakınlıklarını ve bunu vefayla desteklediklerini ifade eden Mezmur yazarı Asaf, şu sözleri söylüyor: “Sen ki, kerubiler üzerinde oturmaktasın, nurunu saç.” (Mezmur 80:1 ve başlığı) Mezmur 99:1, aynı şeye şu sözlerle dikkati çekiyor: “RAB saltanat sürüyor; kavmlar titresinler; kerubiler üstünde tahtındadır; yer sarsılsın.”

7. Kral Hizkiya, ne zaman ve ne şekilde kerubilerin Tanrı ile birlikte bulunduklarını yazdı?

7 Aynı şekilde, Yüce Tanrı’yı Yeruşalim’deki görünür tahtta temsil eden Kral Hizkiya yaptığı şu duada kerubileri evrenin Hükümdarının semavi tahtıyla bir arada göstermiştir: “Ey kerubiler üstünde oturan orduların RABBİ, İsrailin Allahı, bütün dünya kırallıklarının Allahı sensin, ancak sensin; gökleri ve yeri sen yarattın.” (İşaya 37:16) Böylece, Yüce Yaratıcının, Evrensel Egemen’in tahtının, kerubi olarak bilinen “Tanrı’nın oğulları”nın üstünde bulunduğu tekrar ve tekrar gösterilmektedir.

8. İbrahim, Lût ve Yakub’un başına gelen hangi durumlar, meleklerin varlığını doğruluyor?

8 Kerubi olan bu “Tanrı’nın oğulları”nın yanı sıra genel bir melek sınıfı vardır. Bu görünmez ruh olan yaratıkların varlığı hakkında şüphe duymak için herhangi bir tarihsel neden yoktur, çünkü onlar insanlara birkaç defa gerçekten göründüler. MÖ 1919 yılına doğru Tanrı’nın temsilcisi olan üç melek beden alıp Filistin’in Kenân diyarındaki Mamre’de büyük ağaçların altında oturmakta olan ata İbrahim’e göründüler. Bundan kısa bir zaman sonra, beden almış olan bu meleklerden ikisi, Ölü Deniz sahilindeki Sodom şehrinde, bu kötü şehir yağan ateş ve kükürtle harap edilmeden bir gün önce İbrahim’in yeğeni Lût’u ziyaret etmişti. (Tekvin 18:1’den 19:29’a kadar) Bir yüzyılı aşkın bir zaman sonra İbrahim’in torunu Yakup, büyük babasının karargâh kurmayı adet edindiği yere, güneye giderken, Tekvin 32:1, 2’de kayıtlı şu olaylar başına geldi: “Ve Yakub yoluna gitti, ve Allahın melekleri ona rast geldiler. Ve Yakub onları görünce dedi: Bu Allahın ordusudur; ve o yerin adını Mahanaim koydu.” [Mahanaim, iki karargâh demektir.]

9. (a) “Melek” sözcüğü aynı zamanda ne anlama gelir? (b) İnsanlar tarafından engellenemeyen melekler ne şekilde vazifelendirilirler?

9 Mukaddes Kitaptaki melek sözcüğü aynı zamanda “haberci” anlamına gelir. Örneğin, Malaki 3:1’de şöyle okuyoruz: “İşte, habercimi [meleğimi] gönderiyorum, ve önümde yol hazırlıyacak.” Semavi melekler birçok defalar bir mesaj vermek veya özel bir görev yapmak için gönderilmişlerdir. İnsanlar onların Tanrı tarafından verilmiş görevlerini yerine getirmelerine engel olamazlar, çünkü onlar insanlarda bulunan kudret ve güçten daha yüksek bir kudret ve güce sahiptirler. Bunu doğrulayan Mezmur yazarı şöyle demiştir: “RAB tahtını göklerde kurdu; ve onun kırallığı herkes üzerinde hâkimdir. Ey kelâmının sesini işitip kelâmını icra eden, kudreti zorlu melekleri, RABBİ takdis edin. Ey sizler, onun bütün orduları, rızasını yapan hademesi [hizmetçisi], RABBİ takdis edin.”—Mezmur 103:19-21.

10. (a) Serafların Tanrı’nın kişiliğine karşı tutumları nedir? (b) İşaya’nın başından seraflarla ilgili neler geçti ve bunlar neyi ispat eder?

10 Semavi “Tanrı oğulları”nın başka bir sınıfı da seraflardır. Bu ruh olan yaratıklar, Tanrı’nın kişiliğine çok saygılıdırlar. Bu durum, peygamber İşaya’ya verilen mucizevi rüyetten bellidir. Onun anlatımına dikkat edelim: “Kıral Uzziyanın öldüğü yıl [M.Ö. 778/777], Rabbi yüce ve yüksek bir taht üzerinde oturmakta gördüm; ve etekleri mabedi dolduruyordu. Kendisinden yukarıda Seraflar duruyordu; her birinin altı kanadı vardı; ikisile yüzünü örtüyor, ve ikisile ayaklarını örtüyordu; ve ikisile uçuyordu. Ve biri obirine çağırıp diyordu: Orduların RABBİ kuddûstur, kuddûstur, kuddûstur; bütün dünya onun izzetile dolu.” Peygamber İşaya kendi murdar durumu yüzünden ölüm korkusuyla kendini şöyle haykırmağa mecbur hissetti: “Seraflardan biri bana doğru uçtu, ve elinde bir kor vardı; maşa ile onu mezbahın üzerinden almıştı; ve onunla ağzıma dokunup dedi: İşte, senin dudaklarına bu dokundu; ve fesadın kaldırıldı, ve suçun bağışlandı.” (İşaya 6:1-7) Burada, serafların, Tanrı kutsal olduğu gibi bizim de kutsal olmamıza yardım etmekle ilgilendikleri belirtiliyor.

11. Tanrı’nın semavi “oğulları”ndan oluşan ailesi ne kadar büyüktür ve onlar, biz insanlardan yaratılış bakımından nasıl farklıdırlar?

11 “Tanrı’nın oğulları” olan bu kerubilerin, serafların ve meleklerin sayısı milyonları aşar. Babil’de bulunduğu zaman peygamber Daniel’e, gördüğü bir rüyette semavi bir mahkeme sahnesiyle ilgili şunları yazması ilham edilmişti: “Tahtlar kuruluncıya kadar, ve Günleri eski olan oturuncıya kadar baktım; . . . . binlerce binler ona hizmet ediyorlardı ve on binlerce on binler [100.000.000] önünde ayakta duruyorlardı: mahkeme kuruldu, ve kitaplar açıldı.” (Daniel 7:9, 10) “Tanrı’nın oğulları”nın bu büyük sayısı Semavi Baba Kadirimutlak Yehova Tanrı’nın bereketli yaratıcı gücünü belirtir. Kendisi gökte itaatli oğullardan oluşan harikulade bir aileye sahiptir. Bunlar kan ve etten yaratıklar değillerdir; onlar, kan ve etten yaratıklar olan bizlerin şimdi üzerinde yaşadığımız yeryüzü yaratılmadan önce yaratılmışlardı. Böylece bu semavi “Tanrı’nın oğulları” bizzat Tanrı gibi, ruh olup, yeryüzünün insan yaratıkları olan bizlerden yaratılış bakımından kesin olarak farklıdırlar.

12. Semavi “Tanrı’nın oğulları”nın arasında görünmez ruh diyarına alınan insan canları neden bulunmuyor?

12 İşaya’nın peygamberliğinin 31:3 ayetinde İsraillilerin militarist Mısır’dan yardım beklememeleri belirtilirken, Tanrı ile (eski Mısırlılar gibi) insanlar ve ruh ile insan bedeni arasındaki kesin fark şu sözlerle belirtilmişti: “Mısırlılar Allah değil, insandır; ve onların atları ruh değil, ettir.” Ayrıca semavi “Tanrı’nın oğulları”nın yaratılışının insan yaratılışından kesin olarak farklı olduğunu direkt olarak beyan eden Mezmur 104:1-4 şöyle der: “Ey canım, RABBİ (Yehova’yı) takdis et, ya RAB Allahım çok büyüksün; celâl ve haşmetle giyinmişsin. Sensin ışığı esvap gibi giyen; gökleri bir perde gibi geren; . . . . O ki, rüzgârları (ruhları) melekler, ateş alevini hademe eder.” Mukaddes Yazılar, semavi meleklerin arasında yeryüzünden görünmez göklere alınan insan canlarının bulunduğunu iddia eden dini inancı kesin olarak reddeder. “Tanrı’nın oğulları”nın tümü kardeş olup hepsi aynı semavi Babanın oğullarıdır.

İNSANIN YARATILIŞI

13. Gerçek bir babanın, meydana getirdiği aileye karşı tutumu nedir?

13 Gerçek bir baba çocukları sevip istediği için bir aile oluşturur. Onları iblis veya şeytanlar haline getirmeyi düşünmez veya onlara eza ve işkence etmekten zevk duymaz. Kendisi onların en yüksek menfaatlerini yürekten düşünür. Onlar, onun suretini yansıttıkları, kendisi için bir iftihar kaynağı oldukları ve kendisine gereken saygıyı gösterip itaat ettikleri için onlardan zevk duymak ister. Birçok çocuğun babası olan bir krala uzun zaman önce şunları söylemesi ilham edilmişti: “Hikmetli oğul babasını sevindirir.” “Salihin babası çok sevinir; ve hikmetli adamın babası onunla mesrur olur.”—Süleymanın Meselleri 10:1; 23:24.

14. Yehova, oğullarına karşı davranışları bakımından yeryüzündeki bir babaya nasıl benzetiliyor?

14 Semavi Babanın kendi zekâ sahibi yaratıklarına karşı tutumu hakkında Mezmur yazarı Davud şöyle diyor: “Baba çocuklarına nasıl acırsa, RAB kendisinden korkanlara öyle acır. Çünkü yaratılışımızı bilir; hatırlar ki, biz toprağız.” (Mezmurlar 103:13, 14) Yehova’nın, oğullarından neler beklediğini bizzat Kendisi şöyle açıklar: “Oğul babaya, ve kul efendisine hürmet eder; . . . . eğer ben baba isem, hani benim izzetim? Eğer ben efendi isem, hani benden korku?” (Malaki 1:6) Semavi Baba Yehova, Kendi yaratıklarına karşı göstermesi gereken nitelikleri göstermekte türabi herhangi bir babadan geri kalmaz, zira kendisi şöyle der: “Ve bir adam kendine kulluk eden oǧlunu nasıl esirgerse, onları öyle esirgiyeceğim.”—Malaki 3:17.

15. Tanrı’nın, semavi oğullarından daha aşağı türden bir çocuk yaratmasındaki saiki ne idi ve burada ne gösterilecekti?

15 Yehova Tanrı, sadece sevgi dolu bir saikle, yeni tür çocuklara baba olmayı maksat edindi. Bu, onların semavi ruh türünden olmayacakları anlamına geliyordu. Onların tümü, ruh türünden daha az zarif olup semavi “Tanrı’nın oğulları”nda bulunmayan sınırlanmalara tabi olacaklardı. Buna rağmen, bu, onlar için hiçbir zorluk teşkil etmeyecek ve onlar bundan memnun olacaklardı. Onların türü et ve kan veya insan türü olacaktı. Bu daha aşağı türden çocukların yaratılışı, semavi Babanın ruh olan oğullarından oluşan geniş ailesinden memnun kalmadığı veya Kendi eğlencesi için yeni ve ek bir şeylere ihtiyacı olduğu için değildi. Bu, daha ziyade Yaratıcı olarak Tanrı’nın çok yönlü hikmetini göstermek ve sevgisini daha fazla ve başka yaratıkları içine almak üzere genişletmek içindi.

16. (a) İnsan türünden bir aile yaratmak için Tanrı önce neyi yaratmalıydı? (b) Bizim yerimizi yaratmaktaki O’nun açıklanan maksadı neydi?

16 Bununla beraber Kendisi önce insan türünden olan aileyi yaratacağı malzemeyi ve bu insan ailesinin yaşayacağı uygun yeri sağlamalıydı. Bunu göz önünde bulundurarak Kendisi Samanyolu olarak bilinen yıldızlardan oluşan büyük galaksinin bir kısmını teşkil eden güneş sisteminin bir gezegeni olan yeryüzünü yarattı. Mukaddes Kitap, harikulade hikâyesini buradan başlayarak şöyle anlatır: “Başlangıçta Allah gökleri ve yeri yarattı.” (Tekvin 1:1) Kendisi yeryüzünün soğumuş, sertleşmiş yüzeyindeki şartları ve çevreyi insanlar için sevgi dolu bir özenle hazırladı. O, bu yeryüzü için maksadının ne olduğunu şu sözlerle açıklar:

“Gökleri yaratan RAB (Yehova), dünyaya şekil veren, ve onu yaratan, onu pekiştiren, ve onu boşuna yaratmıyan, üzerinde oturulsun diye ona şekil veren Allah şöyle diyor.”—İşaya 45:18.

17. Yaratıcı, Kendi insan ailesinin ihtiyaçlarını önceden nasıl bildi ve bu ihtiyaçlar için hangi tedariklerde bulundu?

17 O’nun insan ailesini oluşturanlar, hayatı idame ettirmek için nefes almaları gereken bedenlere sahip olacaklardı; bu yüzden O, yeryüzünün etrafında bir atmosfer oluşturdu. İçmek için onların suya ihtiyaçları olacaktı, bunun için bol bol su tedarik etti. Yiyecek için bitki ve yeşil ota ihtiyaçları vardı ve onlara bunu da sağladı. Sağlıkları ve görebilmeleri için güneş ışığına ihtiyaçları vardı, bu yüzden güneş ışınlarının yeryüzüne ulaşmasına engel olan kozmik toz bulutlarını ortadan kaldırdı ve daha sonra güneş, ay ve yıldızların ışığının yeryüzünün yüzeyine kadar gelebilmesi için atmosferi temizledi. İnsan ailesinin muntazam istirahat ve uyku devresine ihtiyacı vardı ve yeryüzünün büyük Mimarı gecenin gündüzü izlemesi için dünyanın dönmesini sağladı. Türabi hayatın akışında rollerini oynamaları için suların balıklarla ve başka deniz yaratıklarıyla dolmasına, uçan yaratıkların havada kanatlarıyla uçmalarını ve bol çeşitteki hayvanların yerde yaşamalarını sağladı. Hikmetli ve sevgi dolu Yaratıcı bizzat Kendisinin gün olarak adlandırdığı altı yaratılış zaman devri içinde bunların tümünü yaptı.—Tekvin 1:1-25.

18. Tanrı, ne zaman ve hangi yaratılış “günü” içinde kendi türabi yaratma işinin zirvesini teşkil edecek şeyi yapma maksadını ilan etti?

18 Semavi Babanın insan ailesini meydana getirmesi için altıncı yaratma zaman devresinin sonuna doğru yeryüzümüzün içinde ve etrafında herşey uygun bir şekilde hazırlandı. O zaman Kendisi türabi yaratma işinin zirvesi olan şeyi, Tekvin 1:26’da okuduğumuz gibi ilan etti: “Ve Allah dedi: Suretimizde, benzeyişimize göre insan yapalım; ve denizin balıklarına, ve göklerin kuşlarına, ve sığırlara, ve bütün yeryüzüne, ve yerde sürünen her şeye hâkim olsun.”

19. Tekvin 1:26’da Tanrı’nın Kendi Kendisiyle konuşup konuşmadığını nasıl ispat edebiliriz?

19 Bu yaratılış kaydının İbranice metninde kullanılan “Allah” veya “Tanrı” sözcüğü “elohim” olup bu sözcük “eloah”ın çoğuludur. Burada Tekvin’de çoğul şekli birkaç tanrıyı, iki, üç veya daha fazlasını belirtmek için değil, haşmet veya azamet belirtmek için kullanılır. Bundan dolayı Elohim’e ait olan fiiller, tekil olarak kalıyor. Böylece “Ve Allah [Elohim] dedi . . . . yapalım” sözlerini okuduğumuzda bu sözler, Tanrı’nın Kendi Kendisiyle konuştuğu anlamına gelmez. Kendisi bir üçlük tanrısı, bir arada üç olan ya da üç kişiden oluşan bir tanrı olmayıp, Kendisinde bulunan diğer iki kişiye “yapalım” demiyordu. Tekvin 2:4’te Yaratıcı için, Yehova Tanrı diye yazılıdır ve daha sonra, yazar, peygamber Musa şöyle demişti: “Dinle ey İsrail: Allahımız RAB (Yehova) bir olan RABDİR.” İki veya üç Yehova yoktur, ancak bir tek vardır! Bir arada üç tanrı veya üçlük, putperest bir uydurmadır. Küfür dolu bir sahtekârlıktır.—Tesniye 6:4.

20. “İnsan yapalım” sözleri gayet makul olarak kime hitaben söylenmişti? Neden?

20 Bundan dolayı, Tanrı (Elohim) “yapalım” dediği zaman, Kendisi görünmez ruhların bulunduğu göklerde bir kişiyle konuşuyordu. Yehova Tanrı’nın burada insanın yaratılışında Kendisine hizmet edip Kendisiyle işbirliği yapmaları için 100.000.000 veya daha fazla meleğe hitap etmiş olması herhalde düşünülemez. Kendisinin, ilk doğan semavi Oğluna, bütün yaratılışın ilk doğanına, Tanrı tarafından yapılan yaratılışın başlangıcı olan kişiye hitap etmiş olması çok makuldür. Tanrı’nın semavi ailesinin ilk doğanı olarak bu kişiye, yeryüzünde insanın yaratılışında semavi Babasıyla birlikte çalışmağa davet edilme öncelik ve şerefi verilecekti. Bu durum, işleri kolaylaştırmış olacaktı. Mademki ilk doğan semavi oğul, semavi Babanın suretinde yapılmıştı ve kendisi onun “benzeyiş”inde idi, Tanrı yerinde olarak kendisine “suretimizde ve benzeyişimize göre insan yapalım” diyebilirdi. Birinin Tanrı’nın suretinde ve benzeyişine göre olması, asla onun Yehova Tanrı’ya eşit olduğu anlamına gelmez. “Suret” hiçbir zaman bir şeyin aslı olamaz!

CENNETTEKİ İLK İNSAN

21. Yaratılan ilk insanın Cennete konulduğu nerede yazılıdır?

21 Tekvin’in ikinci babı insanın yaratılışı hakkında ayrıntılar veriyor. Tekvin 2:7, 8 sade bir anlatımla bize şunları söylüyor: “Ve RAB Allah yerin toprağından adamı yaptı, ve onun burnuna hayat nefesini üfledi; ve adam yaşıyan can oldu. Ve RAB Allah şarka doğru Adende bir bahçe dikti; ve yaptığı adamı oraya koydu.” Mukaddes Kitabın eski Süryani dilindeki Tercümesinde Cennet sözcüğü “bahçe” yerine kullanılır; Mukaddes Kitabın Douay Tercümesi de Cennet sözcüğünü kullanır ve şöyle der: “Ve Rab Tanrı başlangıçta bir zevk cenneti dikmişti, yaptığı adamı oraya koydu.”—Tekvin 2:8, Douay Tercümesi.

22. Bazı kimseler, Tekvin 2:7’nin asıl sözlerinden hangi genel dini fikre ait bir anlam çıkarmak isterler?

22 Tekvin 2:7’nin insanın yaratılışı hakkında yazdıklarına bir kez daha dikkat edelim. Orada, Yehova Tanrı’nın, insanın içine bedeninden ayrı bir can yerleştirdiği mi yazılı? Birçok dindar, metinden işte bu anlamı çıkarmak istiyor. Nitekim F. Torres Amat—S. L. Copello’nun (M.S. 1942) Mukaddes Kitabın İspanyolca Tercümesini Türkçe’ye çevirirsek, şunları okuruz: “Sonra Rab Tanrı insanı yerin balçığından yaptı ve yüzüne bir hayat nefesi veya ruhu üfledi ve adam mantıksal bir canla yaşayan kılınmış oldu.” Bu, Roma Katolik Douay Tercümesinden çok farklıdır. Orada şöyle yazılıdır: “Ve adam yaşayan can oldu.” Aynı zamanda The Jewish Publication Society of America (Amerikan Yahudi Yayım Şirketi) tarafından yayımlanan tercüme de şöyle der: “Ve adam yaşayan can oldu.” Okuyucularımızın İbranice metnin şeklini (sağdan sola) kelimesi kelimesine görebilmeleri gayesiyle aşağıda Tekvin 2:7’nin bu kısmının G. R. Berry tarafından yapılan The İnterlinear Translation of the Hebrew Old Testament’i (İbranice Eski Ahdin Satırlararası Tercümesi) copyright (kopirayt) 1896-1897’yi veriyoruz.

the LORD God formed man of the dust of the ground, and breathed into his nostrils the breath of life; and man became a living soul. 8 ¶ And the LORD God planted a garden

יְהוָֹה אֱלֹהִים אֶת־הָאָדָם עָפָר מִן־הָאֲדָמָה

,ground the from dust [of out] man (the) God Jehovah

וַיִּפַּח בְּאַפָּיו נִשְׁמַת חַיִּים וַיְהִי הָאָדָם

man (the) became and ;life of breath nostrils his in breathed and

8 לְנֶפֶשׁ חַיָּה וַיִּטַּע יְהוָֹה אֱלֹהִים גַּן בְּעֵדֶן

Eden in garden a God Jehovah planted And living soul a (for)

Türkçe Tercümesi:

RAB Tanrı yerin toprağından adamı yaptı ve onun burnuna hayat nefesinin üfledi; ve adam yaşayan can oldu. 8 Ve RAB Tanrı Adende bir bahçe dikti

יְהוָֹה אֱלֹהִים אֶת־הָאָדָם עָפָר מִן־הָאֲדָמָה

yerden toprak [tan] adamı Tanrı Yenova

וַיִּפַּח בְּאַפָּיו נִשְׁמַת חַיִּים וַיְהִי הָאָדָם

adam oldu ve :hayat nefesini burnuna üfledi ve

לְנֶפֶשׁ חַיָּה וַיִּטַּע יְהוָֹה אֱלֹהִים גַּן בְּעֵדֶן

8 Adende bir bahçe Tanrı Yehova dikti Ve yaşayan can

23. İnsan bedeni öldüğü zaman cana ne oluyor?

23 Madem Tanrı’nın ilham edilmiş Sözü açık olarak “Adam yaşayan can oldu” diyor, insan bir candır. Mukaddes Kitap hakikati söyler! O, canın ne olduğu hakkında bir otoritedir. Ancak Tanrı’nın yazılı Sözüne sahip olmayan eski zamanların putperest filozofları, insanın içinde, insan bedeninin ölümünde ruh diyarına göç eden görünmez ruhi bir canın bulunduğunu söylerler. “Can” sözcüğünün karşılığı İbranice metinde nefeş olup İbranice Mukaddes Yazıların Yunanca Septuaginta Tercümesinde ise, psihi’dir. Böylece insanın bedenine ne olursa, insanın canına da aynısı olur. Ölen yalnız insan bedeni değil, Yehova Tanrı’nın Hezekiel 18:4’te söylediği gibi candır: “İşte, bütün canlar benimdir, . . . . suç işleyen can, ölecek olan odur.” (Ve 20. ayet.)

24. “Tabii beden” neden “ruhi beden”den farklıdır?

24 İnsan ruh değildir. İnsan yerdendir, türabidir. “RAB Allah yerin toprağından adamı yaptı.” (Tekvin 2:7) Tanrı’nın insan için yaratmış olduğu beden, yerden ve atmosferden alınan malzemelerden yapılmıştır. Bu, ruh olan bir beden değildi ve görünmez olup ruh diyarında yaşayabilmek üzere ruh haline getirilemez. Bu, tabii veya fiziksel bir bedendi. Semavi “Tanrı’nın oğulları”nki gibi ruhi bedenden ayrı ve farklıydı. MS ilk yüzyılın bir Mukaddes Kitap yorumcusunun söylemiş olduğu gibi: “Tabii beden olduğu gibi, ruhanî (ruhi) beden de vardır.” Bu iki beden birbirine karıştırılmamalıdır ve Mukaddes Kitap da bunları karıştırmaz.—I. Korintoslular 15:44.

25. Onu “yaşayan can” haline getirmek için Yunan felsefesinin tam tersine Tanrı insanın burnuna ne üfledi?

25 Orada Tanrı’nın Zevk Cennetinin toprağından oluşturduğu çıplak insan bedeni kâmil olup gerekli organ veya azalarının hiç biri noksan değildi. “Kayadır, onun işi tamdır; çünkü bütün yolları haktır.” (Tesniye 32:4) Hikmetli Kral Süleyman “işte, ancak şunu buldum ki, Allah insanı doğru yarattı” dedi. (Vaiz 7:29) Bu ilk insan bedeninin canlı ve kâmil olmasını sağlamak için Tanrı gökten, putperest Yunan fikrine göre, çevrede bir kelebek gibi uçuşan bedensiz bir “can” (psihi) alıp cansız bedene üflemedi ve onun içine sokmadı.b Tanrı, insan bedeninin içine ciğerleri genişletmek üzere sadece hava da üflemedi. Boğulmakta olan bir insana yapıldığı gibi, bu, ağızdan ağıza hava üflemek değildi. Tanrı’nın insanın burnuna üflemiş olduğu şey, “hayat nefesi” diye adlandırılmaktadır. Bu, ciğerleri hava ile doldurmakla kalmayıp aynı zamanda bedene, nefes almakla idame ettirilen hayat kuvvetini bahşetmiştir. Bu şekilde adam “yaşayan can oldu.”

26. İlk insana neden Âdem ismi verildi ve Tanrı onun hayatına nasıl gerçek bir maksat verdi?

26 Yehova Tanrı bu ilk insan canının Babası, Hayat Vereni oldu. İnsan bedenini oluşturacak malzemeler İbranice ‘adamah’ denilen topraktan alınmıştı ve böylece bu yaşayan cana yerinde olarak Âdem ismi verildi. (Tekvin 5:1, 2) Semavi Baba’nın türabi oğlunu Aden Cennetine yerleştirmesinde bir maksadı vardı ve Kendisi Âdem’in hayatına bir maksat verdi. Bu konuda Tekvin 2:15’te şunları okuyoruz: “Ve Yehova Tanrı adamı aldı, baksın ve onu korusun diye Aden bahçesine koydu.” Tanrı Âdem’e Cennetin bekçiliğini veya bahçıvanlık işini verdi. Bu türabi Cennette neler yetiştiği hakkında bir fikir edinmemiz maksadıyla bize şunlar söylenmektedir: “Ve RAB Allah şarka doğru Adende bir bahçe dikti; . . . . Ve RAB Allah görünüşü güzel ve yenilmesi iyi olan her ağacı, ve bahçenin ortasında hayat ağacını, ve iyilik ve kötülüğü bilme ağacını yerden [adamah] bitirdi.” (Tekvin 2:8, 9) İçinde “gorünüşü güzel ve yenilmesi iyi olan her ağaç” bulunduğuna göre, Aden bahçesinin herhalde çok güzel bir yer olması gerekirdi. “Yenilmesi iyi olan” ağaçların arasında incir ağacı da bulunuyordu.

27. Tanrı, Âdem’in Cennette yalnız kalmamasını ve başka yaratıkları tanımasını nasıl temin etti?

27 Ancak bir sevgi Tanrısı kendi türabi oğluna meskeni olarak bir Zevk Cennetini, yani yeryüzünde sağlanabilenin en iyisini verebilirdi. Kâmil olduğu için Âdem bu bahçeyi ve onun güzelliğini kâmil bir şekilde takdir edebilirdi. Kendisi orada yalnız değildi. Bahçeden çıkan ve bahçenin sınırlarını aşan ve uzaklara kadar yayılan nehirde çeşitli türde balıklar bulunuyordu. (Tekvin 2:10-14) Aynı zamanda çeşitli kuşlar, evcil ve vahşi kır hayvanları da vardı. Tanrı, Âdem’in bu daha aşağı türabi yaratıkları tanımasını temin etti.

“Ve RAB Allah her kır hayvanını, ve göklerin her kuşunu topraktan yaptı; ve onlara ne ad koyacağını görmek için adama getirdi; ve adam her birinin adını ne koydu ise, canlı mahlûkun [nefeş] adı o oldu. Ve adam bütün sığırlara, ve göklerin kuşlarına, ve her kır hayvanına ad koydu; fakat adam için kendisine uygun yardımcı bulunmadı.”—Tekvin 2:19, 20.

28. Maymunla karşılaştığı zaman, Âdem neden onunla herhangi bir akrabalık hissetmedi?

28 Vahşi hayvanlar Âdem’e takdim edildikleri zaman uzun kollu, kıllı bir yaratık da ortada göründü. Âdem ona bizim bugün “maymun” olarak bildiğimiz “kof” adını verdi. (I. Kırallar 10:22; II. Tarihler 9:21) Âdem bu maymunu gördüğü zaman onunla herhangi bir akrabalığı olduğunu hissetmedi. Kendisinde onunla bir bağı olduğu hissi uyanmadı. Mutluluk içinde “bu benim kemiklerimden kemik ve etimden ettir” diye haykırmadı. Âdem’in Tanrı’dan aldığı bilgiye göre, kof (maymun) daha önce, altıncı yaratılış gününde yaratılmıştı; Âdem ise, bu maymunla veya daha aşağı türabi yaratıklardan herhangi biriyle hiçbir bedensel bağı olmaksızın ayrı olarak yaratılmıştı. Âdem, dört tür et olduğunu biliyordu. Bilimin en son buluşlarıyla uyum içinde olduğu gibi, on dokuz yüz yıl önce şöyle bir açıklama yapılmıştı: “Her et ayni et değildir; fakat insanların eti başka, ve hayvanların eti başka, ve kuşların eti başka, ve balıklarınki başkadır.” (I. Korintoslular 15:39) Tanrı’nın Sözü her ne kadar kof’dan (maymun) “yaşayan bir can” olarak bahsetmiş ise de, maymun, Âdem’in bir “tamamlayıcısı” ve onun uygun bir arkadaşı olmadı.—Tekvin 2:20.

29. Âdem neden yılanla konuşmadı ve neden herhangi bir hayvana tapınmadı?

29 Âdem, orada kırın bütün vahşi hayvanlarına dikkatini çevirdiği zaman, yerde veya bir ağacın üzerinde kolları ve bacakları olmayan pullu, uzun bir hayvanın kayarak ilerlediğini gördü. Âdem ona nahhaş ismini verdi ki, bizim dilimizde “yılan” demektir. O, Âdem ile herhangi bir konuşma yapmadı ve Âdem de onunla konuşmadı. Bu, sessiz bir yaratıktı ve ancak ıslığı andıran bir ses çıkarıyordu. Âdem’in gerek ondan, gerekse diğer vahşi hayvanlardan hiçbir korkusu yoktu. Kendisi onlardan herhangi birine, hatta ineğe mukaddes gözüyle bakarak tapınmamıştır. Kendi Tanrısı onları Âdem’e tabi kılmıştı, çünkü Âdem Tanrı’nın suretinde ve benzeyişine göre yaratılmış, Tanrı’nın türabi bir oğlu idi. Bunun içindir ki, o yalnız “hakiki Allah” olan semavi Babası Yehova’ya tapınıyordu.

YERYÜZÜNDE EBEDİ HAYAT OLANAĞI

30, 31. (a) Âdem ne kadar zaman ve nerede yaşayacaktı? (b) Tanrı haksızlık yapmadan, Âdem’in önüne hangi itaat denemesini koydu?

30 Âdem ne kadar zaman ve nerede yaşayacaktı? Âdem’in ölüp, Aden Cennetinin bakımsız bırakılması, Tanrı’nın maksadı değildi. Yeryüzü insansız bir mesken olmayacaktı. Tanrı, Âdem’e Aden Cennetinde ebedi hayat fırsatını verdi. Bununla beraber bu, Âdem’in Yaratıcısı ve Tanrısına ebediyen itaat etme şartına bağlıydı. Tanrı, Âdem’in içine itaatsiz, günahkâr eğilimler yerleştirmemişti. Tanrı, Kendi türabi oğluna, kâmil bir ahlak duygusuyla birlikte adalet, hikmet, kudret ve sevgi gibi Tanrısal nitelikler bahşetti. Bununla beraber, bütün evrenin üzerindeki egemenliği bakımından, Âdem’in aleyhinde hiçbir şüphesi olmamakla birlikte bu Kendi türabi oğlunu denemek, Tanrı için uygundu. Âdem’in önüne koyduğu bu deneme onun hürriyetinin çok küçük bir sınırlanmasıydı. Şöyle okuyoruz:

31 “Ve RAB Allah adama emredip dedi: Bahçenin her ağacından istediğin gibi ye: fakat iyilik ve kötülüğü bilme ağacından yemiyeceksin; çünkü ondan yediğin günde mutlaka ölürsün.”—Tekvin 2:16, 17.

32. Âdem’in ebedi hayata sahip olması için iyilik ve kötülüğü bilme ağacından yemesi şart mıydı?

32 Böylece yüce Hayat-Bahşeden, oğlu Âdem’in önüne ebedi hayat veya ebedi ölümü seçme olanağını sunmuş oldu. Semavi Babasına itaatsizlik, Âdem için ebedi olarak kesin ölümle sonuçlanacaktı. Bu oğlun Babaya göstermesi gereken itaat ise, ebedi hayatla sonuçlanacaktı. Devamlı itaatin mükâfatı, Âdem’in göğe nakledilmesi olmayacaktı, zira Âdem meleklerle yaşamak üzere yaratılmamıştı. Kendisi yeryüzündeki Zevk Cennetinde ebediyen yaşamak için yaratılmıştı. “Gökler Yehova’nın gökleridir; fakat yeri âdem oğullarına verdi.” (Mezmur 115:16) Âdem’in iyilik ve kötülüğü bilme ağacından değil, “bahçenin ortasındaki hayat ağacı”ndan yemesi ebediyen yaşaması için şarttı.—Tekvin 3:22.

33. Tanrı’nın “bundan yediğin günde” ölürsün sözlerinin anlamı herhalde neydi? Neden?

33 Âdem, “ondan yediği günde” sözüne ne anlam vermeliydi? Çok daha sonra Yehova Tanrı’ya atfen konuşan peygamber Musa’nın “çünkü senin gözünde bin yıl geçen dünkü gün . . . . gibidir” (Mezmur 90:4 ve başlığı) sözlerine göre kendisinin bin yıllık bir gün düşünmesi için hiçbir neden yoktu. Herhalde “şimdi ben itaatsizlik yapıp bu yüzden ölüme müstahak olsam da, gene de ömrümün bin yıllık azami kısmını veya büyük bir kısmını yaşarım, bu da pek fena olmasa gerek” diye düşünmemiştir. Âdem’in böyle düşünmesi için hiçbir neden yoktu. Kendisi, Tanrı’nın kullanmış olduğu “gün” sözcüğünü herhalde yirmi dört saatlik bir gün olarak anlamıştı. Tanrı, türabi oğlunun anlama yeteneğine göre konuştuğundan, Kendisi tutarlı olarak yirmi dört saatlik gün demek istemiş olmalıydı. Kendisi “iyilik ve kötülüğü bilme ağacından yediğin bin yıllık günde öleceksin” demek istememişti. Böyle bir anlam, Tanrı’nın uyarısının kuvvetini yitirmiş olurdu.

34. Âdem, menedilen ağaç hakkındaki emri nasıl aldı ve Tanrı ile ilişkisini ne kadar zaman sürdürebilirdi?

34 Âdem bu kuvvetli uyarıyı Tanrı’dan direkt olarak almıstı ve bu, Tanrı’nın Âdem’e görünmez bir melek vasıtasıyla konuşmuş olmasına rağmen böyledir. Bu, Tanrı’nın sözü, Tanrı’nın mesajıydı. Tanrı, Âdem’e görünmez ülkeden konuşmuştu. Kendi türabi oğluna emrini götürmek üzere Kendisi, yılan gibi daha aşağı bir hayvani yaratık kullanmamıştı. Eğer böyle olmuş olsaydı, bu hayvani yaratık daha sonra Tanrı’nın bir sembolü olarak kullanılıp ona gereken saygı gösterilerek mukaddes addedilebilirdi. Hakiki Tanrı Kendisine hayvani bir yaratık vasıtasıyla tapınılmasını istemiyordu. Âdem, Zevk Cennetinde Tanrı’ya direkt olarak tapındı. Kendisi buna sevgi dolu bir şekilde ebediyen devam etmiş olsaydı, şüphesiz Tanrı ile bu ilişki ebediyen devam edecekti. Yeryüzündeki Cennette Tanrı ile ebediyen bulunmak, Âdem için ne harikulade bir imtiyaz olacaktı!

[Dipnotlar]

a Tertullian’ın “Against Praxeas”ya (Praxeas’a karşı) bak. Orada 7. bapta şöyle diyor: “Aynı şekilde Oğul, kendisinden Hikmet ismiyle söz ederek Baba’yı kabul ediyor: “RAB beni yollarının başlangıcı olarak oluşturdu.” Aynı zamanda, Justin Martyr, İrenaeus, Athenagoras, Theophilus of Antioch, Clement of Alexandria, Cyprian (The Treatises of) Origen’s “De Principlis” Dionysius and Lactinus’un Süleymanın Meselleri 8:22’e ait yorumlarına bakın.

b Yunanca psihi sözcüğünün bir anlamı “kelebek veya güvedir.”—Lidell and Scott’s Greek English Lexicon, Cilt 2, sayfa 2027, sütun 2, VI. Yunan ve Roma mitolojisinde psihi, canı şahıslaştıran ve Eros tanrısı tarafından sevilen güzel bir bakire idi.

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş