Uluslararası Güvenlik İçin İnsanların Yaptığı Planlar
“Her şey bittiğinde, biz yaraları saran taraf olmak istiyoruz. İyimserlikle yeni bir dünya düzeni olarak adlandırabileceğim durumun gerçekleşmesini kolaylaştırmak için elimizden geleni yapmak istiyoruz.”—ABD başkanı George Bush Irak ile savaşın başlamasından hemen sonra, Ocak 1991.
“Başkan Bush’un Yeni Bir Dünya Düzeni fikri, yasaların işleyişinin önemini ve ülkelerin, özgürlük ve adalet için ortak bir sorumluluğu olduğunu vurguluyor. Soğuk Savaşın bitmesiyle yeni bir dönem başlıyor.”—ABD Avustralya büyükelçisi, Ağustos 1991.
“Bu gece, demokrasinin dünya çapında nasıl geliştiğini görüyorum, belki . . . . belki de bu yeni dünyaya daha önce hiç olmadığımız kadar yakınız.”—ABD başkanı George Bush, Eylül 1991.
BİRÇOK dünya lideri, Başkan Bush gibi, gelecek hakkında iyimserlikle konuşuyor. Acaba iyimser olmak için sağlam nedenleri var mı? II. Dünya Savaşından bu yana gelişen olaylar böyle bir iyimserlik için temel oluşturur mu? Siyaset adamlarının uluslararası barışı getirebileceğini düşünüyor musunuz?
İnsanların Göze Çarpan Planları
Goodbye War (Elveda Savaş) isimli bir televizyon belgeselinde şunlar söylendi: “II. Dünya Savaşının son iki yılı boyunca, her ay bir milyondan fazla insan öldürülüyordu.” O zaman, milletler, bu tür bir savaşın tekrarlanmasını önlemek için acilen bir plan yapmayı gerekli gördüler. Savaş henüz sürerken, 50 ülkenin temsilcisi, uluslararası güvenlik için insanların o zamana kadar tasarladığı en büyük planı meydana getirdiler: Birleşmiş Milletler Tüzüğü. Tüzüğün önsözünde, bu Teşkilatın “sonraki nesilleri savaş felaketinden kurtarmaya” kararlı olduğu ifade edildi. Birleşmiş Milletlerin gelecekteki üyeleri “güçlerini uluslararası barış ve güvenliği korumak için birleştireceklerdi.”
Bundan kırk bir gün sonra bir uçak Hiroşima’ya (Japonya) bir atom bombası attı. Bomba şehir merkezinin üzerinde patladı ve 70.000’den fazla insanı öldürdü. Bu ve üç gün sonra Nagazaki Şehri üzerinde patlayan ikinci bomba Japonya ile yapılan savaşa gerçekten son verdi. Japonya’nın müttefiki Almanya da 7 Mayıs 1945’te teslim olduğunda, II. Dünya Savaşı son buldu. Ancak bu, bütün savaşların sonu anlamına mı gelirdi?
Hayır. II. Dünya Savaşından bu yana, insanlık, 19 milyondan fazla kişiyi öldüren, daha küçük çapta 150’den fazla savaş yaşadı. Açıkça BM’in göze çarpan planı henüz uluslararası güvenlik getirmedi. Acaba nerede yanlışlık yapıldı?
Soğuk Savaş
BM’i meydana getirenler, II. Dünya Savaşının eski müttefikleri arasında çabucak gelişen bir rekabeti önceden fark edemediler. Birçok Devlet, Soğuk Savaş diye adlandırılan ve kısmen komünizm ile kapitalizm arasında bir savaş olan bu kudret mücadelesinde iki taraftan birini destekledi. Güçlerini savaşı durdurmak için birleştirmektense, iki bloka ait ülkeler, yöresel çatışmalarda birbirine düşman tarafları desteklediler ve bu şekilde Asya, Afrika ve Amerika kıtalarında birbiriyle savaştılar.
1960’lı yılların sonuna doğru Soğuk Savaşın buzları çözülmeye başladı. Bu yumuşama, 1975’te 35 Devlet Helsinki Antlaşmasını imzaladığı zaman doruğa ulaştı. Bu antlaşmayı imzalayanlar arasında Sovyetler Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ve her ikisinin Avrupa’daki müttefikleri de vardı. Bu ülkelerin tümü “barış ve güvenlik” için çalışacağına ve “herhangi bir devletin toprak bütünlüğünü veya siyasal özgürlüğünü tehdit edip buna karşı güç kullanmaktan ya da Birleşmiş Milletlerin amaçlarına aykırı başka bir davranışta bulunmaktan . . . . kaçınacağına” söz verdi.
Ancak bu fikirler sonuç vermedi. 1980’li yılların başında, süper güçler arasındaki mücadele yine şiddetlendi. Olaylar o kadar kötü gitti ki, 1982’de Birleşmiş Milletlerin yeni seçilen Genel Sekreteri Dr. Javier Pérez de Cuéllar, bu teşkilatın başarısızlığını kabul etti ve milletleri “uluslararası yeni bir anarşi” hakkında uyardı.
Bununla birlikte, bugün, BM Genel Sekreteri ve diğer liderler iyimser görünüyorlar. Haberlerde “Soğuk Savaş sonrası döneminden” bahsediliyor. Bu değişiklik nasıl meydana geldi?
“Soğuk Savaş Sonrası Dönemi”
Dikkate değer bir durum da, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansında 35 ülkenin bir araya gelmesiydi. Bu ülkeler, 1975 yılında Helsinki Antlaşmasındaa geçen şartları tekrar onayladıklarını bildirerek 1986 yılının eylül ayında Stockholm Belgesi diye adlandırılan bir anlaşma imzaladılar. Stockholm Belgesi askeri harekâtların izlenip, kontrol altında tutulmasına dair birçok kuralı içerir. SIPRI (Stockholm International Peace Research Institute—Uluslararası Stockholm Barış Araştırma Enstitüsü) 1990 yıllığında şunları rapor etti: “Son üç yılın sonuçları çok cesaretlendiricidir ve Stockholm Belgesinde yazılan şartlardan çok daha fazlası yerine getirilmeye başlanıyor.”
Sonra, 1987 yılında süper güçler dikkate değer bir anlaşmaya vararak 500 ile 5.500 km. arasındaki kısa menzilli sabit füzelerin yok edilmesini talep ettiler. Buna dair SIPRI raporu şöyle demektedir: “Füzelerin ve roketatarların yok edilmesi, öngörülen şekilde yerine getiriliyor ve anlaşma şartlarına her iki güç tarafından gerektiği gibi uyuluyor.”
Nükleer savaş riskini azaltmak için başka önlemler de alındı. Örneğin, 1988 yılında süper güçler “uluslararası balistik füzeler ve deniz altına yerleştirilmiş balistik füzelerle” ilgili bir anlaşma imzaladılar. Bu tür silahların fırlatılmasından önce, bir taraf karşı tarafa “en az yirmi dört saat önce, roketi fırlatmak için öngörülen zamanı yeri ve çarpışma bölgesini” bildirmelidir. SIPRI’ye göre, böyle anlaşmalar, “yöresel olayların dünya çapında nükleer bir savaşa dönüşme olasılığını gerçekten yok eder.”
Bu arada, uluslararası güvenliği daha iyi duruma getirmek için yapılan planlar hızlandı. 1990 yılının mayıs ayında, süper güçlerin Washington zirvesinde, Sovyetler Birliği başkanı Mikail Gorbaçov her iki bloka ait Avrupa ülkelerine bir barış antlaşması imzalamayı teklif etti. Temmuz ayında NATO (North Atlantic Treaty Organization) üyesi olan 16 batı devleti Londra’da bir araya geldi. Mikail Gorbaçov’un teklifine verdikleri cevap ise, her iki tarafın “artık düşman olmadıkları ve tehditten veya güç kullanımından kaçınacağına dair amaçlarını ciddiyetle onayladıklarını belirten ortak bir bildiri” imzalamasıydı. Bir Afrika gazetesi bu olayı, ilk sayfaya şu başlığı koyarak yorumladı: “Dünya Barışına Doğru Dev Bir Adım.”
Daha sonra, süper güçlerin Helsinki (Finlandiya) zirvesinden bir önceki akşam, Amerika Birleşik Devletleri sözcüsü şöyle dedi: “[Ortadoğuda] çıkacak bir savaş olasılığı karşısında, insanlar, dünya barışı için yeni bir ortak çözüm bulmalıdır.” Irak Kuveyt’i işgal edince, barış için yapılan çalışmalar yolunda gitmedi ve savaş tüm Ortadoğu ülkelerini tehdit etti. Ancak Birleşmiş Milletlerden yetki alan Amerika Birleşik Devletlerinin yönettiği uluslararası askeri güçler, işgal kuvvetlerini kendi ülkesine geri püskürttü. Körfez Savaşında görülen uluslararası amaç birliği birçok kişiyi, yeni bir işbirliği döneminin başladığına dair ümit beslemeye teşvik etti.
O zamandan beri, dünya olaylarında başka gelişmeler oldu. Özellikle bir zamanlar Sovyetler Birliği olarak bilinen ülkelerin yapısında çarpıcı değişiklikler meydana geldi. Baltık Devletleri özgürlüklerini ilan edebildiler ve Sovyetler Birliğindeki diğer cumhuriyetler de bunu izledi. Merkezi Komünist rejim altında parçalanmaz bir bütün gibi görünen yerlerde şiddetli etnik çatışmalar patlak verdi. 1991 yılının sonunda, Sovyetler Birliği artık resmi olarak varlığını sürdürmüyordu.
Dünya siyaset sahnesinde görülen bu köklü değişiklikler, Birleşmiş Milletler teşkilatı için yeni bir fırsat kapısı açtı. Bu konuda The New York Times gazetesi şöyle dedi: “Dünya çapında gerilimin azalması ve Amerika Birleşik Devletleri ile Sovyetler Birliği arasında görülen yeni işbirliği ruhu, dünya çapındaki bu teşkilatın, uluslararası meselelerde yeni ve daha güçlü bir rol alacağı anlamına gelir.”
Acaba sonunda, bu 47 yıllık teşkilatın neler yapabileceğini göstermesinin vakti geldi mi? Amerika Birleşik Devletlerinin “yeni bir çağ ve barış, özgürlük ve refah dolu yeni bir milenyum” olarak adlandırdığı bir döneme gerçekten giriyor muyuz?
[Dipnotlar]
a Bu antlaşma, Kanada, Amerika Birleşik Devletleri, Sovyetler Birliği ve diğer 32 ülke tarafından Helsinki’de imzalanan bir seri anlaşmanın ilki ve en önemlisidir. Baş antlaşmanın resmi ismi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansının Son Sözleşmesi’dir. Onun asıl amacı ise, Doğu ile Batı arasındaki uluslararası gerilimi azaltmaktır.—World Book Encyclopedia.